Perşembe, Ekim 28, 2004

Teşekkürler Büyük Önder


M.K.ATATURK

Ulu Önder için beylik laflar etmek istemiyorum. Lakin bir takım gerçekleri göz ardı etmemek lazım. Şu an 81. yaşını kutladığımız Cumhuriyetimizin mimarını saygı ile anmak sanıyorum hepimizin boynunun borcudur.
Herşey için teşekkürler Atam. Bizlere bağımsızlığı, hürriyeti ve daha bir çok şeyi yaşama ortamı sağladığın için. Gelmiş geçmiş en büyük Devlet ve fikir adamısın. Senden öğrenilecek hala çok şey var...

Perşembe, Ekim 21, 2004

Cunda Adası / Alibey Adası


Cunda Adasi / Adakamping - Erol Pir (c)

Vosvoslarla yapılan bir Gelibolu etkinliği sonrası merhaba denilmişti Cunda Adasındaki (Alibey Adası diye geçiyor artık) Ada Camping'e. Gece geç vakit tanışıldı güleç yüzlü insanlarla... Bir gün bir gün daha derken, planlanandan çok daha fazla kalındı. Harika bir yerdi. Etraf papatya ve gelincik doluydu. Baharın çok başlarıydı.
Öyle renkli resimleri ilerde paylaşırız lakin bu benim çok sevdiğim bir resimdir. Esasen bu resmin altına bir ton yazı yazmak da olmaz ama insan geveze olmaya görsün... Karşıda görülen kara parçası Yunan adası "Levsos" bizim bildiğimiz adıyla "Midilli"...

Salı, Ekim 19, 2004

Big Blue Jeans


bigblue
Big Blue Jeans... 1994 yılında kurulmuş bir tekstil firması... Bence internet sitesi başarılı ama dahası, Reklam spotları... Günümüz Türkiye'sinde, oldukça iddialı ve fettan... Şiddetle bakmanızı öneriyorum. Reklam filmleri de oldukça başarılı... Hani elektronik postalara iliştirilmiş bir sürü reklam gelir yurtdışı kaynaklı... İşte o tatda reklam filmleri gülümsetiyor. Benim favorim, Kireçten bozulmuş rezistans reklamı... Hadi gidin bakın ve eğlenin... Başarılarınızın devamını diliyorum Blue System ailesi...
www.bigblue.com.tr

Çarşamba, Ekim 13, 2004

Melissa


melissa

Bundan seneler evvel bana evleneceksin çoluk çocuğa karışacaksın deseler güler geçerdim herhalde. Evlendikten sonra da çocuk sahibi olmak ile ilgili bazı çekincelerim vardı. Şimdi diyorum ki keşke daha evvel kucaklaşsaydık Melissa ile hayatıma bambaşka bir anlam katan biricik kızım 2 yaşına giriyor… gözümün önünde büyüyüp gidiyor… İlk hastanede gördüğüm hali geliyor gözlerimin önüne… Bence dünyanın en güzel bebeğiydi… Fakat aynı resimlere şimdi baktığımda, biraz abartmışım diyorum J ama yine baktığımda dünyanın en güzel bebeği Melissa gibi geliyor… Baba olan anlar ancak herhalde… Bu arada aklımdayken sevgili eşim Zvart’a da teşekkür etmeden geçemeyeceğim. Melissa ortak bir çalışma çünkü…
Kızım çok büyük bir süratle 2 yaşını devirdi… Zaman çok çabuk geçiyor… Bir bakacağım 10 bir bakacağım 15 derken 20,30 aman Allah’ım zaman deli gibi akıp gidecek… Sonra kolunda biriyle karşıma dikilecek… Neyse şimdi bunları düşünme zamanı değil… Seni çok ama çok seviyorum güzel kızım… Hayatın boyunca mutlu ol. Hep gül… Nice yıllara melek kızım…

Salı, Ekim 12, 2004

Süperman bu kez sonsuzluğa uçtu...


superman
Süperman bu kez sonsuzluğa uçtu. 1995’te attan düşerek tekerlekli sandalyeye mahkum olan ‘Süperman’ filmlerinin ünlü yıldızı Christopher Reeve, önceki gün 52 yaşında yaşamını yitirdi. Reeve, felçlilere umut olacağı gerekçesiyle kök hücre araştırmalarının da ateşli bir savunucusuydu.
New York’ta 25 Eylül 1952’de dünyaya gelen Christopher Reeve’in babası yazar, annesi gazeteciydi. Henüz 10 yaşındayken Princeton’daki McCarter Tiyatrosu’ndaki ‘The Yeoman of Guard’ oyununda ilk kez sahneye çıktı. Cornell Üniversitesi’nden 1974’te mezun olduktan sonra bir televizyon dizisinde rol aldı ve Broadway’de Katharine Hepburn’un başrolde olduğu ‘A Matter of Gravity’de torununu canlandırdı. Bir denizaltı faciasının anlatıldığı ‘Gray Lady Down’da küçük bir rolle sinemaya adım attı. Şöhret ise 1978’de ‘Süperman’ filmindeki başrolle geldi. Yakışıklı aktör, filmin yapımcılarının başrol oyuncusu arayışı sırasında 1.93’lük boyu ve atletik yapısıyla yaklaşık 200 rakibini rahatlıkla eledi. Spora düşkünlüğüyle bilinen Reeve’in çok sayıda yarış atı vardı. 1995’te engelli bir yarışta atının aniden durmasıyla yere çakılan ve boynundan aşağısı felç olan Reeve, o karanlık günlerde ünlü televizyoncu Barbara Walters’a intiharı düşündüğünü, ancak üç evladının bir babaya ihtiyacı olduğunu görünce vazgeçtiğini itiraf etmişti. Reeve’in uzun yıllar hayatını paylaştığı mankenlik ajansı kurucusu Gae Exton’dan Matthew (25) ve Alexandra(21), eşi Dana Reeve’den da Will (11) adında bir oğlu var. Reeve, ömrünün son 9 yılını tıbba ve bilimsel araştırmaların ölümcül hastalıklara çareler üretmesi için lobi yapmakla geçirdi. Aynı zamanda çok yoğun tedavi de gören Reeve, bir parmağını oynatabilme ve bazı hislerini yeniden kazanma noktasına da ulaşmıştı. Yeni tedavi yöntemleri, ilaçlar ve azmi sayesinde aktörün bir gün yeniden yürüyebileceği sık sık belirtiliyordu. Christopher Reeve, felçli olmasına rağmen, film yönetimine ve aktörlüğe dönmüş, ünlü gerilim ustası Alfred Hitchcock’un ‘Arka Pencere’ adlı filminin yeni bir versiyonunda rol almıştı.
Bence en düzgün Süperman olan Cristopher Reeve şimdi sonsuzluğa uçuyor... Toprağın bol olsun...

Kaynak : www.hurriyetim.com.tr

Pazartesi, Ekim 11, 2004

Yaşanabilir bir hayat istiyorum

"Yaşanabilir bir hayat istiyorum" diyor Hayrettin Karaca. Sanıyorum tanımayanız yoktur Karaca'yı... Kısaca Tema Amca diyebiliriz.
Türkiye'nin ilk ve tek özel canlı ağaç müzesi Karaca Arboretum'da 7000 odunsu 7000 otsu olmak üzere 14000 bitki yaşıyor. Hayrettin Karaca en büyük hayali olan Arboretum'u 1980 yılında kurdu. Dünyayı ve Türkiye'yi bitki tohumları toplamak için dolaştı.

Her yıl 12000'i aşkın kişinin ziyaret ettiği Karaca Arboretum, 13,5 hektar arazi üzerine kurulmuştur. Karaca Arboretum her pazar günü saat 13:00-18:00 arasında halka açıktır. Ziyaretçilere gezi sırasında rehberlik hizmeti de verilmektedir.

Değişik bir pazar günü geçirmek isteyenler; Istanbul'da Pendik ve Yenikapı'dan Yalova'ya giden deniz otobüsleri var. Otomobille Yalova'ya ulaşmak için Topçular İskelesinden arabalı vapuru kullanabilir. Yalova'ya varıldığında, Termal oklarını takip etmeniz gerekiyor. Hemen Yalova çıkışındaki Samanlıköy mevkiinde, sol kolda Arboretum'u göreceksiniz.

Adres : Karaca Arboretum Termal Yolu, Samanlıköy/Yalova Tel : (0226)833 77 67
www.hayrettinkaraca.com

Kaynak : Hayallere Visa, Eylül 04 sayısı...

Google

İngilizce’de internette arama yapma anlamına gelen yeni bir kelime türedi. Artık ‘I search / arıyorum’ yerine ‘I Google / Google’lıyorum’ deniliyor. Google dünyanın 1 numaralı arama motoru. Günde 100 milyon soruyu yarım saniyeden kısa zamanda, yüzde 90 ilgili adreslere yönlendiriyor. Aynı zamanda 549 milyon dolar nakte sahip, 25 milyar dolar değerinde bir şirket.
Haberin devamı için linki tıklayınız...

Cuma, Ekim 08, 2004

En İyi Nerede ???

Yeme İçme olayını sevenlerdenseniz... Aha size kocaman bir liste... Fakat baştan uyarmak isterim ki, şayet gittiniz ve memnun kalmadınız yada ne bileyim, mekan kapanmış... Sorumluluk kesinlikle bize ait değildir... Haa baştan anlaşalım... Bu arada hem fikir olduklarımın yanına yıldız koydum bu tabiki benim fikrim... (***** Harika **** Çok İyi *** İyi / ** Fena diil / * Amaan!! / # bilmiyorum, yorum yapamiyciim)

- En iyi salata-Zanzibar (Tesvikiye Reasürans çarşısında) [#]
- En iyi snitsel -Mega Residence de schnitsel [#]
- En iyi milfoy-Patisserie Monet (Conrad Otel) [#]
- En iyi brunch-California Brasserie (Ceylan Inter Con.Otel) [#]
- En iyi hazir ayran-Sütaş [***]
- En iyi irmik helvasi-Hünkar (Etiler) [***]
- En iyi Türk mutfagi -Divan Oteli Lokantasi [#]
- En iyi asure-Hünkar (Etiler) [#]
- En iyi pastahane-Patisserie Monet (Conrad Otel) [#]
- En iyi çikolata -Gezi Pastanesi [#]
- En iyi yöresel mutfak-Çiya(Kadiköy çarsisi-Güney anadolu yemekleri) [#]
- En iyi balik lokantasi-Çapari (Küçükyali Sahil Yolu) [****]
- En iyi limonata -Zencefil (Beyoglu) [***]
- En iyi çay bahcesi-Gülhanede arkeoloji müzesi bahçesi (çayı nefis) [#]
- En iyi köfteci-Sirkeci'de Ankara caddesindeki 40 yillik FilibeKöftecisi [#]
- En iyi tost-Baris Büfe (Bagdat caddesi) [**]
- En iyi dürümcü-Feda (Suadiye Oteliyanindaki seyyar dürümcü) [****]
- En iyi kahve Café-Passion (Yeniköy) kahvesini mutlaka için [#]
- En iyi sushi-Miyako(Japonya'dan sonra en iyi ) [#]
- En iyi Japon lokantasi-Takarabune-Hyatt Regency [#]
- En iyi İsviçre Lokantası- Le Chalet (Swissotel) [*****]
- En iyi krokan-Nisantasi Konak Pastanesi [**]
- En iyi ekler pasta-Divan Pastanesi [*****]
- En iyi Çin Mutfagi-Dragon (Hilton) [#]
- En iyi otlu yemekler-Cihangir-Doga Balik Lokantasi [#]
- En iyi parayı hakeden yemekler yenilen yer Lütfi Kirdar BorsaLokantasi [***]
- En iyi çikolatali pasta-Gezi Pastanesi [#]
- En iyi kokoreç-Sampiyon (Beyoglu Balik Pazari) [*****]
- En iyi davet organizasyonu -The Marmara [#]
- En iyi iskembeci-Apik (Dolapdere) [*]
- En iyi 5 çayi-Çiragan Palace Kempinsky [#]
- En iyi lokum-Hacı Bekir [*****]
- En iyi badem ezmesi-Bebek Badem Ezmesi [*****]
- En iyi lokma-Istinye Iskele Lokantasi [#]
- En iyi kabak tatlisi-Lacivert (Kanlica Körfez cad.) [#]
- En iyi Bogaz lokantasi-İsmet Baba [****]
- En iyi servis-La Corne D'or (Swissotel) [***]
- En iyi manav-Bebek Manavi (bi o kadar da kazık) [***]
- En iyi Fusion mutfagi-Ceylan Otel La Citronella [#]
- En iyi cappuccino -Myott (Ortaköy) [#]
- En iyi tart-Art Café (Selamiçesme, Levent) [*****]
- En iyi kumpir- Besiktas Çarsisi Kumpircisi [#]
- En iyi otel lokantasi- Four Seasons Restaurant [***]
- En iyi kebapci- Levent Köşebasi [#]
- En iyi muhallebici-Saray [***]
- En iyi baklava- Karaköy Güllüoglu [*****]
- En iyi dondurma- Kanaat Lokantasi (Üsküdar) [***]
- En iyi meyhane- Kallavi Taksim [****]
- En iyi baharatci- Misir Çarsisinda [*****]
- En iyi cheese cake- Nisantasi Kantin [#]
- En iyi kruasan- Carrefour ekmek reyonu [***]
- En iyi kestane sekeri- Kafkas [*****]
- En iyi Türk Mutfagi- Feriye Lokantasi (Ortaköy) [#]
- En iyi ekmek kadayifi-Kanaat Lokantasi (Üsküdar) [*****]
- En iyi pub -The Northshield [*****]
- En iyi bistro- Café Du Levant [#]
- En iyi istakoz- Ambassador Restaurant (Bebek Otel) [#]
- En iyi klasik bar- Bebek Bar ve Çicek Bar [***]
- En iyi gurme shop- Crema [#]
- En iyi sandöviç-Lina's Sandawich (Nisantasi) [#]
- En iyi patlican salatasi- Pandelli [****]
- En iyi lakerda- Yesilköy Balikcisi Hasan [***]
- En iyi güllaç- Selamiçesme Siribom [#]
- En iyi sahlep- Emirgan Sütis [#]
- En iyi kahvalti- Marina Brasserie (Kalamis) [#]
- En iyi karadeniz pidesi- Kiziltoprak Bafra Pidecisi [#]
- En iyi Türk Kahvesi- Zeyrekhane [#]
- En iyi çiroz- Balik pazari Ali Tuncer [#]
- En iyi hamburger- All Sport Café [*]
- En iyi muhallebi- Emirgan Sütis [#]
- En iyi halk tipi Italyan Restoranti -II Padrino [****]
- En iyi pilav- Hünkar (Etiler) [***]
- En iyi ekmek (Endustriel) - Migros Ekmek Firini [***]
- En iyi ekmek - Dolapdere Sukas Karadeniz Ekmek Firini [#]
- En iyi pizza- Masalda (Yeniköy) [#]
- En iyi simit- Bogaziçi Simit Firini [#]
- En iyi döner- Beyti [***]
- En iyi tursu- Cihangir Asri Tursucusu [****]
- En iyi midye tava - Anadolu Kavaginda [***]
- En iyi pötifur- Bahar Pastaneleri [****]
- En iyi meze- Saraylar- Balik Pazari [#]
- En iyi sakatat- Galatasaray Cigercisi [#]
- En iyi şık italyan Restaurant- Hyatt Regency-Spasso [#]
- En iyi manti- Askana (Ulus) [#]
- En iyi pastirma- Namli [*****]
- En iyi esnaf lokantasi- Kanaat (Üsküdar) [*****]
- En iyi et lokantasi- Beyti [****]
- En iyi kuru baklava- Malatya Pazari (Misir Çarsisi) [#]
- En iyi geleneksel lokanta- Haci Abdullah (Beyoglu) [*****]
- En iyi klasik sandöviç- Tesvikiye Sütte [****]
- En iyi yoğurt- Kanaat Lokantasi (Üsküdar) [****]
- En iyi sufle- Façyo [****]

Kaynak : Meçhul, maille gelmişti...

Tarihten Yapraklar

Bundan bir müddet önce, elime 26 Ağustos 1968 tarihli bir Hürriyet Gazetesi geçti. Sol üst köşede dalgalanan bir Türk bayrağı ve altında "Türkiye Türklerindir" sloganı. O gün Hürriyet tam 8 sayfaymış ve bunu Hürriyet logosunun sağında belirtmişler. O zamanlar Hürriyet'in Müessisi Sedat Simavi... (Müessis : sahip) En güzeli ne biliyor musunuz? fiyatı... 25 kuruş... O dönem Tito Romanya'sı... İşgaller falan... Demirel Başbakan... :-)

Bu gazetenin ilk sayfasında, sağ alt köşeye doğru çok ilginç bir haber var...

"Her aileye yeni bir Türk otomobili

İşte, *Volvo 144* Ordu Yardımlaşma Kurumu'nun, İsveç Volvo firmasıyla anlaşarak Bursa'da kuracağı otomobil fabrikası, Volvo 144 tipi otomobilleri yapacaktır. 5 kişilik, 4 kapılı ve çelik kasalı bu otomobiller, 85 beygir gücünde olacak, saatte 200 kilometre sürat yapacaktır. Yakacağı benzin olarak da ekonomiktir. ve 100 kilometrede ancak 8 litre benzin harcayacağı bildirilmektedir."

Şimdi burada, araya girmek ihtiyacı hissettim. Dikkat ederseniz o devirde habercilik dili oldukça ilginç... Ama sırayla gidelim... Ordu Yardımlaşma olarak adı geçen kurum tahmin ettiğiniz üzere şu an Türkiye'nin en büyük Holdinglerinden olan OYAK... Pekii diyeceksiniz ki Bursa'da Volvo fabrikası nerede? bir dakika sabırlı olunuz... Onu da anlatacağım ama öncelikle, Volvo 144 hakkında yazılanlara dikkat eder misiniz? Belli ki direkt basın bülteninden hooop dizgiye girmiş... Neyse devam edelim habere

"Anadol'dan sonra, ikinci Türk otomobil fabrikasının temeli, dün Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından saat 11:00'de Bursa'da Mudanya yolu üzerindeki Sanayi Sitesi'nde atılmıştır. Temel atma töreninde Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil, Ulaştırma Bakanı Sadettin Bilgiç, Tarım Bakanı Bahri Dağdaş ve Ticaret Bakanı Ahmet Türkel de hazır bulunmuşlardır... Ordu Yardımlaşma Kurumu'nun zarif ve sağlam otomobilleriyle üz kazanan İsveç Volvo firmasıyle müşterek 350 milyon liraya kuracağı fabrika en çok 3 yıl içinde imalata başlayacaktır. Volvo otomobillerini yapmak üzere Motorlu Araçlar İmal ve Satış Şirketi ismiyle bir şirket kurmuş, hızlı bir tempo ile devam eden çalışmalardan sonra fabrikanın bütün hazırlıkları tamamlanmıştır. Fabrikanın yıllık imalat kapasitesi, tek vardiya çalışırsa 20bin, çift vardiya çalışınca da 40bin otomobil olacak şekilde planmıştır..."

Yine bir araya girmak istiyorum... Ne kadar ilginç değil mi? Mudanya yolu üzerinde Volvo fabrikası göreniniz var mı? Bir de koskoca fabrikanın 350 milyona yapıldığı sizi şoke etmedi mi? Birde Motorlu Araçlar İmal ve Satış Şirketi size tanıdık geldi mi? MAİS... OYAK tamam MAİS tamam VOLVO? bi dakka yaw... Efendim olay şudur... Çarşaf çarşaf ilanlar, bir yandan fabrika çalışmaları falan devam ederken bir takım anlaşmazlıklar meydana geliyor ve ortaklık bir anda sona eriyor Volvo ve Oyak arasında... Bunlarda harıl harıl arayışa giriyor ve yanılmıyorsam çok kısa bir süre içinde Renault ile anlaşma imzalıyorlar... Şimdi taşlar yerine oturdu mu? Aynı gazete bir de reklam vermiş Volvo...

"Motorlu Araçlar İmal ve Satış Anonim Şirketi VOLVO otomobillerini iftiharla takdim eder. Bütün dünyayı cezbeden Volvo P144 sizi de büyüleyecektir. Volvo satın alınmaz Volvo ile hayat arkadaşı olunur..."

Kullanılan lisan çok hoş... bu devirlerle ilgili haberlere devam edeceğim... Umarım ilginizi çeker...

Selamlar

Bu Nakliye Sektörünün Hikayesidir...


2.Dünya savaşından sonra Türkiye'ye giren ilk çekici ve kamyonlar ABD den geldi:
* Autocar
* Mack
*International Harvester
(Daha çok devlet kuruluşları bu markaya rağbet ettiler)
1950 lerin ortalarında Moda Ingiliz markaları oldu.
* Ford
* Austin
* Leyland
* Morris
* Bedford
* Dodge
* Seddon Atkinson
* ERF
* Foden
* AEC
* Commer
* Dennis.

Diesel kamyonların gelmesi 1956-57 yıllarını buldu..ve Alman markalar piyasaya hakim
olmaya başladı.
* Mercedes
* MAN
* Bussing
* Magirus
* Faun
* Krupp
* Henschel

Bunların yanındada Volvo, Scania Vabis... Fransız malı Berliet, Saviem, Bernard.. Hollanda malı DAF... İtalyan malı Fiat... Avusturya malı Steyr yeraldı piyasada... (Tabii White - Kenworth uda unutmamak lazım..)

İlk Satsuma ihrac nakliyesini Bulgar BALKAN TRANS gerçeklestirdi, Berliet marka araçlar ile...

İlk teşvikler, 1972 senesinde YAŞ MEYVE SEBZE ihracatını geliştirmek için nakliyecilere 10 adetten az olmamak üzere , filo başına yılda 1 Milyon Us.Dollar navlun geliri getirmek taahhüdü ile SIFIR GÜMRÜKLÜ çekici ve frigorifik treyler ithal izni verildi... Bir kısım nakliyeci ABD malı ithal etti, bir kısım Avrupalı markaları tercih etti... ABD' de den... MACK çekici/DORSEY frigorifik treyler ithalatı gerceklestirildi. (Dorsey frigorifik treylerlerin paspaslarında BÜYÜK DORSEY Inc. yazar idi, beyaz üzerine KIRMIZI)... ve gel zaman git zaman günlük lisanımıza DORSE(Dikkat Dorsey degil) = Treyler yerleşti...

Avrupa' dan da 88-89 Volvo çekici olarak ithal edildi... Rahmetli T.Özal'ın DPT başkanı olduğu dönemde kendi ürünümüzü kendi aracımız ile taşıyalım sloganı ile Ziraat Bankası, Ant Birlik,
FiskoBirlik ortaklığı ile FRİNTAŞ firması kuruldu. Maalesef çok kısa ömürlü oldu ve kısa bir sürede kapandı...
Bugun Tır Tezkiye nosu 1 ila 10 arası olan ve halen varlığını sürdüren 1 sirket . TÜRKSPED Diğerleri zaman içerisinde kaybolup gittiler... 1970' li yıllardan bugüne dek gelebilen şirketlerden
hatırlıyabildiklerim...
* Yeni Antalya
* Selamoğlu
* Erşen
* Anadolu Petrolleri
* Gür Nakliyat
* Yeni Kızılkaya
* Türkmenoğlu
( kaybolup gidenler... Egeman, Contex, Urallar Co., Esin Nakliyat)

İste bu bizim hikayemiz...

Kaynak : Nazmi Özcan
kamyon Posted by Hello

Perşembe, Ekim 07, 2004

Eliniz Ayağınız Çakınız...

İsviçre'nin birkaç tane medar-ı iftaharı vardır. Doğası çikolatası, saati ve çakısı. Bence çikolatadan sonra en faydalısı victorinox çakıdır. Ufak tefek tamiratlardan hoşlananlardansanız şiddetle tavsiye ederim. Resimde görmüş olduğunuz modelin ayrıca kılıfı, bileme taşı ve feneri sonradan tedarik edilebiliyor. Çakıda bir numara olan firmanın saat olayına da girdiğini bildirmek isterim.
victorinox Posted by Hello

Mehmet Ali Ağa Konağı

200 yıllık tarihi konaktan ortaya bir müze otel çıktı

Datça’da 200 yıllık tarih, bir müze otelde günümüzün konforuyla buluştu. İtalya, İspanya ve Fransa’da eski şato, av köşkü ve konakların aslına sadık kalınarak turizm amacıyla kullanılması, bu projeye rehberlik yaptı.
Reşadiye Köyü’nde 19. yüzyıl başında yapılmış Mehmet Ali Ağa Konağı, orijinal malzemeler kullanılarak restore edildi, başodası, aile hamamı, bahçesi, duvar ve tavanlarını süsleyen kalem işleri, eski ahşap işçiliğinin bütün zarafetini ortaya koyan yüklükleri ve tüm detaylarıyla eski zamanları andıran bir otele dönüştü. Konağı harabe halindeyken alıp restore eden ve turizme açan Pir ailesinden ve otelin işletmeciliğini üstlenen Sena Pir, ‘Bu proje, öncelikle Türk sivil mimarisinin hayatının sonuna gelmiş önemli bir değerini Türk mimarisine ve gelecek kuşaklara yeniden kazandırmak ve tarihi bir konakta ağırlama sanatını bir müze otel konseptiyle birleştirerek farklı bir tatil anlayışını günümüze taşımak adına yapılmıştır’ diyor.Antik Yunan tarihçisi ve coğrafyacısı Strabon’un ‘Tanrı’nın uzun ve sağlıklı yaşamasını istediği kullarını gönderdiği yer’ diye tanımlanan Knidos’ta yani Datça’da, iki yüz yıllık bir kültür mirası, müze otel olarak yeniden yaşamaya başladı. Yöre halkının Goca Ev adını taktığı Mehmet Ali Ağa Konağı’nın öyküsü, Knidos’un çoktan tarihe malolduğu bir dönemde başlıyor. Datça Yarımadası’nı, Osmanlı donanmasındaki yararlılıklarından ötürü dirlik olarak alan Giritli Ali Ağa’nın ardından Tuhfezade ailesinin ikametgahı olmuş. Konağı 1800’lerin başında Mehmet Ali Ağa’nın babası Mehmet Halil Ağa yaptırmış. Tuhfezade ailesinin yaklaşık 200 yıl boyunca Datça’nın sosyo-ekonomik hatta siyasi tarihinde belirleyici rol oynadıkları, ailenin son erkek fertleri Fehmi ve Halil beylerin Datça’da Kuvai Milliye teşkilatının kurulmasında yer aldıkları biliniyor. Konağın Mehmet Ali Ağa’nın adıyla anılmasının nedeni Tuhfezade ailesinin en güçlü dönemini Mehmet Ali Ağa zamanında yaşamış olması.Konak, Tereke Hakimliğince satışa çıkarıldıktan sonra birkaç kez el değiştirdi, tütün deposu, sinema, okul, düğün salonu oldu. Değişikliklere uğradı, yıprandı kısmen yıkıldı. 1965-70 yıllarında başına daha kötüsü geldi, çürümeye başladı. 2002’de Pir Turistik Tesisleri A.Ş adına Mehmet Pir tarafından alındığında neredeyse harabeydi.
YÖRENİN CAMLI PENCERE KULLANILAN İLK BİNASI
Bulgular ve tanıklıklara göre konağın yapımında Rum ustalar çalışmıştı. Yapıldığı tarihlerde yörede camlı pencere kullanılan ilk binaydı. Anadolu’nun günümüze kalabilen eski sivil mimari örneklerinden biri M. Ali Ağa Konağı. Kırım hanları Giraylara ait saraylarla olan benzerlikleri, Kırım hanedanının sürülmesinden sonra Rodos’a yerleşen kolu aracılığıyla bu yöreye ulaşan farklı inşaat tarzını da yansıtıyor. Şimdi bu bina, Mehmet Ali Paşa Konağı adıyla bir müze otel olarak kapılarını yeniden açtı. Yeni sahipleri, ‘En az müdahale, en iyi restorasyondur’ ilkesine uygun olarak bu işe başladılar. İki yıl süren restorasyona restoratör mimar Süreyya Saruhan, restoratör mimar Ertuğrul Aladağ ve mimar Ferhat Yaşyerli imza attı.
YUMURTA AKI SIVALI DÖVME ÇİVİLİ RESTORASYON
Restorasyonda, konağın orijinal yapımında kullanılan malzemelerle çalışılmaya özen gösterildi. Eski çürümüş malzemeler bile atılmayıp değerlendirildi. Örneğin aile hamamının yanında bulunan ‘ılıklık’ bölümünün tavanında toprak dam tekniği uygulandı. İzolasyon, kargı, zakkum yaprağı, safranla (denizotu) sağlandı. Hamamın duvarlarında ve konağın dış duvarlarında yumurta akı, kireç karışımı Horasan sıva kullanıldı. Horasan sıva, orijinal sıvalar analiz edilerek hazırlandı. Konağın yapımında 50 binin üzerinde eski tipte dövme çivi kullanıldı. Müze otelin bir hedefi de kendinden bir kültür merkezi olarak söz ettirmek. Konakta tarih, kültür ve sanat kitaplarından oluşan zengin bir kütüphane var. Odalarında ya da kütüphanede çalışmak isteyen konuklara her türlü teknik donanımla destek verecek olan bu kütüphane araştırmacılara da kaynak oluşturacak nitelikte. Konakta sanat, kültür, tarih ve felsefe konulu toplantılar, şiir ve müzik dinletileri yapılacak. Ayrıca uluslararası platformda paneller, kültür köprüleri oluşturmaya yönelik atölye çalışmaları planlanıyor.
MODERN BANYOLAR YÜKLÜKLERİN İÇİNDE
Beş buçuk dönümlük bir bahçenin güney ucunda yer alan konak, ‘Başoda’yı da içeren bir süit ve dört odadan oluşuyor. Modern banyo ve tuvaletler, zarif bir ahşap işçiliğinin örneği olan yüklük kapılarının gerisinde saklı. Konakta, restore edilen küçük bir aile hamamı da bulunuyor. Konağın eski hizmet binalarının olduğu yerde yapılan 3 taş binada biri süit toplam 12 oda var. Hepsi farklı renkler taşıyan bu odalar kavuklu komodinleri, mekik yatak başları, yeniçeri başlıklı lambalarıyla konaktaki atmosferi yansıtıyor. Binalardan ikisini bağlayan ahşap galeri ve diğer binanın önündeki büyük eski ferforje balkon da tarihi konak havasını tamamlıyor.BAŞODA KALEM İŞLERİYLE TEK BAŞINA MÜZE
Başoda, bir konakta özel misafirlerin ağırlandığı en önemli oda. Mehmet Ali Paşa Konağı’nın başodasındaki kalem işleri literatüre girmiş, orijinal çalışmalar. 1831’de yapıldıkları biliniyor. Bunlar, 19. yüzyıl başlarında, Avrupa’dan gelen Barok süslemecilik akımını, Türk minyatür sanatının ayrıntılarda yoğunlaşan gerçekçiliğiyle harikulade bir şekilde buluşturan yerel sanatçıların elinden çıkmış. O dönemin taşra ağası konaklarında görüldüğü üzere, bu resimlerde sanatkarlar, belki gördükleri belki sadece duydukları İstanbul manzaralarını duvarlara yansıtmışlar. Yelkenli kayıklar, surlarla çevrili sıra sıra evler, kuşlar, leylekler, çiçek sepetleri, İstanbul manzaraları. Her biri tek tek başka başka bir öykü anlatıyor. Başoda samanla doldurulmuş yer sedirleri, antik şamdanları ve içeride sergilenen özel koleksiyon parçalarıyla bir müze. Bir süit olarak kullanılan bu oda pirinç yatak başlarından antika telefona kadar özel olarak toplanmış eşyalarla döşeli.

Çarşamba, Ekim 06, 2004

Bu Site Yapım Aşamasındadır.

Selam,

Bu sitenin oluşmasında desteklerini esirgemeyen Fikirbaz'a sonsuz teşekkürler.
Çok yakında yayın hayatına başlayacak olan sitemde keyifli dakikalar geçirmeniz dileğiyle...

Vosm@nius