Çarşamba, Şubat 23, 2005

Ayçiçeği Tarlasında Yürümek...

Gri bulutlar henüz terketmişti köyün üzerini… Yağan yağmur sonrası çıkan toprak kokusu tam ciğerlere doldurulası tazelikte. Açılan bulutlar, masmavi göğe bıraktı yerini… Kaçamak bakışlar atan güneş iyiden iyiye gösterdi güleç yüzünü…

Göz alabildiğine Ayçiçeği dolu tarlada iki kol yana açık koşmak mı? Güzel fikir… koşup uzaklaşabilmek… Hiç fena fikir değil… Peki ya geridekiler? Onlarda iki kol yana açık koşacaklar mı? Koşabilecekler mi?

Sık ormanda saatlerce yürüdükten sonra, derenin kenarında azık çıktı. Bir parça ekmek beş-on zeytin… kıpkırmızı domates… Kuşlar yemek müziği yapıyor çok hoş… kalabalık ormanda yapayalnız sen… Geri dönüş yolunu bulabilecek misin?

Ayçiçekleri renkleri ve hareket kabiliyetleri ile sıcak kanlı bir dost gibidir aslında… Kalabalık bir dinleyici topluluğu gibi… Geç karşılarına konuş… Sessiz sedasız dinlerler seni… Gün battığında, başları önüne eğik dediklerininin muhakemesini yapıyorlarmış hissi uyandırırlar…

Nasıl da mahsun bakıyor… Sanki hayatı boyunca çile çekmiş… Büyük ama umutsuz bir aşk hikayesinin başrolünü paylaşmış… Yıllarca kendini bir çoğuna ispat etmeye çalışmış ama başarılı olamamış. Hep yanlış anlaşılmış ama yine de sesini çıkarmamış, para içinde yüzmemiş ama kazandığı ile güzel yaşamış… Kim derki; bu, bal kabağı kafalı, eskimiş şapkalı, yıtık pırtık kıyafetli, vücudu samandan yapılmış bir korkuluk…

Siteyi güncelleyememekten şikayetçiyim. Bu yüzden bu esintileri siteye yükleyeceğim. Umarım hoşunuza gider. Bu bir ara çiziktirdiğim birkaç hikayeden kırıntılar… Günün hissettirdiklerinden birkaç satır…

Sağlıcakla kalın

Vosmanius