Salı, Şubat 24, 2009

Into the Wild

Üniversiteyi bitirir bitirmez evi terk eden, parayla ilgili hiçbir ilişkisi kalmayan, kendini tamamen doğaya adayan Chris McCandless’in (Emile Hirsch) serüvenini anlatıyor hikâye. Gerçek ismini kullanmayan kahramanımız kendine Alex Supertramp adını uygun buluyor. Kapitalizmin yap dediklerinden kendini sıyırarak materyalist düşüncelerden uzaklaşan ve doğanın çağrısına uyup zorlu bir yolculuğa çıkan Alex Supertramp, kuş uçmaz kervan geçmez Alaska doğasına doğru yaptığı yolculuk, onu hem bir birey olarak hem de doğanın bir parçası olarak yeni bir arayışa yöneltiyor. Geçmişindeki safralardan tümüyle arınan Alex, bu yolculuk sırasında karşısına çıkan insanlardan da bir şeyler öğrenerek ufkunu genişletiyor. Yaşanmış bir hikayenin başarı ile senaryolaştırılmış halini izlemek isterseniz, Digiturk GoldMax kanallarında Mart ayının ortalarına kadar gösterimde olacak. Yönetmen Sean Penn.
Bu film beni ziyadesi ile etkiledi... Görmenizi şiddetle tavsiye ederim...

Çarşamba, Şubat 18, 2009

Eski Dost...

Yıl 1974 Almanya'da doğmuş. Oralardan taa Türkiye'ye gelmiş. Yıl 2004. Bir arkadaşım beni arayıp, vosvos sevgimi bilip, Üsküdar'da bir vosvos bulduğunu ve fikir vermem açısından, benim fikirlerime ihtiyaç duyduğunu söylemişti. Kalktım gittim. Dipdiri fakat çok genç işi ama çok orijinal olmayan TİKİ ile tanışmam böyle başladı...
Yaklaşık bir sene sonra bu arkadaşım beni yine arayıp, daha farklı bir araç almak için TİKİ'yi satmak istediği söylediğinde tekrar gittim Onu görmeye... Hiç aklımda değilken "aldım" dedim. Sonraki hikaye çok daha komik...
Eşim kullanır diye düşünürken, kayınpederim yıllarca başta hiç sevmediği TİKİ'yi kullandı. Sonrasında TİKİ'nin yıllarca evet yıllarca bir kaldırım kenarında tekrar yollara döneceği zamanı beklediği günler geldi... Biz İstanbul'u terketmiştik. Kayımpederim Amerika'ya gitmişti ve TİKİ yıllarca bir kaldırım kenarında yol alma özlemi içerisinde öylece bekledi.
Kayınpederim üzerine gül kokladı ses etmedi. Ben ona göz ucuyla bakıp koltuğuna oturmakta terddüt ettiğimde bile içerlemedi, ses etmedi. Sanırım bir gün yollara koyulacağımızı bilirmişcesine, sessiz, sakin ve mağrur ve gururlu bir şekilde bekledi, bekledi, bekledi...

Bir talip çıktı kendisine, içim hiç istemeyerek gittim gösterdim... Ama bütün defolarını göstererek... İçimden bir ses ayrılmamalısınız diyordu... Netekim öyle de oldu... Ertesi gün ufacık bir bakımdan sonra Cennetime doğru yola koyulduk Tiki ile... Ve inanın ki sanki acenteden yeni çıkmışcasına, sanki 35 yaşında değilmişcesine o kadar istekli ve heyecanla bana eşlik etti ki, elimdeki tüm ondan daha genç araçları satma kararı aldırdı bana... Vosvos böyle birşey işte...
Vosvos bir ayrıcalık... vosvos bir yaşam tarzı belki de... İyi ki varsın TİKİ... iyi ki varsın... Hayatımda bir çok kapı açmış vosvos sevgisinin hakikaten de boş bir hayal olmadığının, sadakatin, vefanın hala varolduğunun ispatısın...
Yıllarca beraber olmak dileğiyle...

Vosçakalın...

Perşembe, Şubat 12, 2009

Nihat Akkaraca


Eski Datça'da bir Nihat Akkaraca doğmuş. Bu kişi kişisel çabaları ile meslek edinip, yabancı dil öğrenmiş. Yıllarca başarıyla çalışmış. Sonra memleketi Datça'ya geri dönmüş. Diğer yaşıtları gibi kahvede pişpirik oynamak yerine, üretmiş, türetmiş, dinlemiş, anlatmış... Bilgisayar öğrenmiş, internete merak salmış. Web sayfası yapmış. Yetmemiş bir kitap yazmış. O kitap birinci baskıyı tüketmiş ikinciye basılmış...
Herşeyden önce insanmış. Kiminin babası, kiminin abisi, kiminin amcasıymış. Ama hakikaten güzel insanmış. Çalışkanmış, üretkenmiş.
Datça'lılar aristokrattır. Çalışmayı sevmez çalıştırır sözünün aksine, son ana kadar çalışmıştır, didinmiştir. İyi de etmiştir...
Bu anlattığım kişi aramızdan ayrıldı. İhmal ettiği belki de yapacaklarını biran evvel yapabilmek, vakit kaybebetmemek adına ihmal ettiği bir rahatsızlık sebebiyle aramızdan ayrıldı. Boğazım düğümlendi. İçim patlayacak gibi oldu. Yarın toprağa vereceğiz. Ama inanın ki gelecek kuşaklara anlatılması gereken bir kişiydi. Onu tanıyabilmiş olmanın mutluluğu, kaybetmiş olmanın hüznüne karışırken... Onun sayfasına ilk başından sonuna kadar okuyarak, ulaşabiliyorsanız kitabını alarak. Ne anlatmak istediğimi anlayacaksınız. Mutlaka bakın. Hak verecekseniz.
Seni hakikaten ve tüm samimiyetimle çok özleyeceğim Nihat Amca...