tag:blogger.com,1999:blog-86076542024-02-08T01:30:16.202+03:00Vosmanius'un HikayeleriUnknownnoreply@blogger.comBlogger128125tag:blogger.com,1999:blog-8607654.post-17165316020201246522018-02-06T00:28:00.003+03:002018-02-06T00:28:53.455+03:00Tuz tanesi<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh53iCoGEyqhMUyhns99ZWpJ-fSyvU1EKhfPL0Ks-B0pzTz0gYM_SVPSZfq4s62h15oHEnfCnh8jp36evJHrRmnrXgPpUYxZEX_nXSqX4JjjFZeehydaVWIMNXBY1ZZZdP0QqzE/s1600/hzz.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="668" data-original-width="891" height="239" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh53iCoGEyqhMUyhns99ZWpJ-fSyvU1EKhfPL0Ks-B0pzTz0gYM_SVPSZfq4s62h15oHEnfCnh8jp36evJHrRmnrXgPpUYxZEX_nXSqX4JjjFZeehydaVWIMNXBY1ZZZdP0QqzE/s320/hzz.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Hani bazen huzur bozan sessizlikler vardır. İşte hiç de öyle değildi ortam. Zaman durmuşçasına, etrafta hiç canlı yokmuşçasına... Sinekler daha da sessiz uçmak için üstün bir çaba harcıyordu. Cırcır böcekleri arada cırladıklarında yanındakilerden özür dilercesine hareketler yapıyordu... Rüzgar ağaç dallarından ıslık sesi çıkartmamak için zigzaglar çiziyordu.<br />
<br />
Etraf büyüleyici güzellikte, kır uçsuz bucaksız ve evren sonsuzdu ve bizler bir tuz tanesi kadar ufaktık. <br />
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8607654.post-81611482625736058932017-11-06T23:38:00.003+03:002017-11-06T23:38:53.595+03:00Yıllar evvel bu bloga start verdiğimin üzerinden yıllar geçmiş, hatta "geri döndüm" dediğimin üzerinden bile yıllar ve yıllar geçmiş. Yaklaşık iki haftadır içimde köpüren duygularım en sonunda dışarı taştı.<br />
Zaman zaman bir iki satırını sosyal ortamlarda paylaştığım hikayelerimi tekrardan buradan paylaşacağım için son derece heyecanlıyım.<br />
<br />
O kadar çok hikaye birikti ki... Umarım okuyacak birileri olur... Eskiden dünyanın öbür taraflarından insanlar okur ve özelden mesaj atıp güzellikler paylaşırdı. Hey gidi heyyy!<br />
<br />
Çok kısacık süre sonra yeni hikayelerle görüşmek üzere ;-)<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEguO5W1OZOeYwiNd9ryS7ckwuyAMLuRWjcm_T9ajcj7a6rRF5AXmlEF0CYpjcG3_OS6WrkUIHmNPHtQpAXnC93FjzK5HycMJh71EUm67xItUViPy7lPRxXm4DqV66jnKrEqsxIT/s1600/s-l1000.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1000" data-original-width="598" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEguO5W1OZOeYwiNd9ryS7ckwuyAMLuRWjcm_T9ajcj7a6rRF5AXmlEF0CYpjcG3_OS6WrkUIHmNPHtQpAXnC93FjzK5HycMJh71EUm67xItUViPy7lPRxXm4DqV66jnKrEqsxIT/s320/s-l1000.jpg" width="191" /></a></div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8607654.post-17468559207529506922013-12-18T01:39:00.000+02:002013-12-18T01:40:02.560+02:00Uzun zamandan sonra Merhaba...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgg5ayA_4QtKbt7j9-GmMM8XFi3P0tRP3TmoOOcpAo4_-3PpvDFMWTe-wbWq4sx92JYJnPK0koSNpi6Pb8fJPUB3l5zw5fDx5CKdI8_go_BjgMqokJ6avo-lb4oIcVINEHZ8BEZ/s1600/ofisortam%C4%B1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgg5ayA_4QtKbt7j9-GmMM8XFi3P0tRP3TmoOOcpAo4_-3PpvDFMWTe-wbWq4sx92JYJnPK0koSNpi6Pb8fJPUB3l5zw5fDx5CKdI8_go_BjgMqokJ6avo-lb4oIcVINEHZ8BEZ/s1600/ofisortam%C4%B1.jpg" height="170" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
Çok uzun zamandır yazmadığımı utanç içerisinde itiraf ediyorum... Ama bu sosyal medya o kadar anında düşünceleri kusturuyor ki; blog yazarı olmaktan fazlaca uzaklaştırıyor... Uzaklaştığım başka bir ortam ise "ofis" ortamı... Malumunuz artık şehirli de değilim... Bu haberi Sözcü'de okuyunca, az biraz gülümsedim... Sonrasında iyi ki uzaklaşmışım dedim... gazatevatan.com'dan Çağlar Çoruh derlemiş...<br />
<br />
<br />
Şirketler çok uluslu oldu ve plazalar kat kat yükselmeye başlayınca doğal olarak iş hayatı da değişime uğradı. Plazalarda konuşulan dilse günlük dilden uzaklaşıyor. İşte plazalarda konuşulanlar...<br />
<br />
Assign Etmek: Görevlendirmek, İşleri Dağıtmak...<br />
Cümle içinde kullan: Önümüzdeki senenin tüm projelerini ajanslara 'assign ettik'<br />
<br />
Brieflemek: Projeyle ilgili yazılı olarak bilgilendirme yapmak<br />
Cümle içinde kullan: Haftaya Çarşamba günü sizi ofisimize çağırıp 'brieflemek' isteriz.<br />
<br />
Concern: Endişe, Tereddüt<br />
Cümle içinde kullan: Yolladığınız kreatif materyalle ilgili çok ciddi concernlerim var.<br />
<br />
Deadline: Projenin Bitiş Tarihi<br />
Cümle içinde kullan: Arkadaşlar 'deadline'lar bizim için çok önemli, lütfen işleri sıkı tutalım.<br />
<br />
Emotional Bond: Duygusal Bağ<br />
Cümle içinde kullan: Bu reklamda tüketiciyle 'emotional bond'umuzu güçlendiriyor olacağız.<br />
<br />
Farewell: Veda<br />
Cümle içinde kullan: Barış’ın Farewell’i için Cuma akşamı Chilai’de buluşuyoruz.<br />
<br />
Gender: Cinsiyet<br />
Cümle içinde kullan:Konumlandırma yaparken bu kadar ‘’gender’’ odaklı olma konusunda concernlerim var.<br />
<br />
Headquarters: Genel Merkez<br />
Cümle içinde kullan: Beril hanım, yarın sizi 13.30'da bizim Headquarters’ta bekliyoruz.<br />
<br />
Inline Olmak: Fikirde ve süreçte anlaşmaya varmak<br />
Cümle içinde kullan: Dün zaten sizi briefledik, bu projede inline olduğumuzu düşünüyorum.<br />
<br />
Joint Venture: Ortak Teşebbüs<br />
Cümle içinde kullan: Tabii ki yabancı firmalarla da joint-venture olasılıklarını değerlendirelim.<br />
<br />
Konsolide Etmek: İşleri toparlamak<br />
Cümle içinde kullan: Muratçım, sen toplantıları notlarını, diğer fikirlerle de konsolide edip bana yollarsın.<br />
<br />
Lead Etmek: Liderlik yapmak<br />
Cümle içinde kullan: Sana assign ettiğim projeyi aynı zamanda lead etmeni istiyorum.<br />
<br />
Must: Zorunluluk<br />
Cümle içinde kullan: Bu bizim 'Must'larımız arasında yer alıyor, lütfen önem gösterin.<br />
<br />
Nice-to-Have: Olsa Güzel Olur<br />
Cümle içinde kullan: Bu bizim için nice-to-have bir proje, deadline'lara çok takılmayalım.<br />
<br />
Overall: Genel<br />
Cümle içinde kullan: 'Overall' olarak sunumu beğendim, ama gelişim alanları mevcut.<br />
<br />
Rocket Science: Roket Bilimi<br />
Cümle içinde kullan: Bu bir ‘’Rocket Science’’ değil yani, alt tarafı gömlek satıyoruz.<br />
<br />
Please Proceed Lütfen: Lütfen ilerleyelim<br />
Cümle içinde kullan: Bu konuda bence çok netiz, please proceed lütfen.<br />
<br />
Quarter: Çeyrek<br />
Cümle içinde kullan: İkinci ‘Quarter’da karlılığımız yüzde 13 oranında artmış durumda.<br />
<br />
Schedule Etmek: Randevu ayarlamak<br />
Cümle içinde kullan: Haftaya hemen bir gün schedule edelim, üst yönetimle toplanalım.<br />
<br />
Timeline: Zamanlamalar<br />
Cümle içinde kullan: Sizden 'timeline'lar konusunda çok acil bilgi bekliyoruz.<br />
<br />
Urgent: Acil<br />
Cümle içinde kullan: Bu dosyaları bana “urgent” gönderir misin, timeline’ımıza uyalım lütfen<br />
<br />
Verify Etmek: Doğrulamak<br />
Cümle içinde kullan: Bu projeyi verify etmeden sunamayız!<br />
<br />
Wouv Effect: Heyecanladırıcı, Etkileyici Sonuç<br />
Cümle içinde kullan: Bu kampanyadaki ‘’Wouv Effect’’i ben yakalayamadım.<br />
<br />
X Generation: 70-80 doğumlular<br />
Cümle içinde kullan: Bu markamızla X Generation üzerinde inanılmaz dinamik ve modern bir imajımız var.<br />
<br />
Year to Date: Yılbaşından bu güne kadar<br />
Cümle içinde kullan: Bütçemizin Year to Date’de yüzde 72sini harcamışız gözüküyoruz, verify eder misiniz?<br />
<br />
Zone: Alan/Bölge<br />
Cümle içinde kullan: Bu zone'da geçtiğimiz quarter'da nasıl bir satış varyansı yakaladık?<br />
<br />
Sağlıcakla Kalın,Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8607654.post-31174342813886408962011-02-17T04:46:00.000+02:002011-02-17T04:46:56.881+02:00Çançan çanlasın...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWBr-kGILRGjvdP8qvt_7_cRxfbqzUBOD0voJlagqFMQhaTPvv_-pIK1X6oVeUf1FliHEB5LnZ4wV9JDs24yWZ-AyALTavyxe5iRQesu7DlPYmbgJrE5CeGKqm8_4dGrq7Z6OT/s1600/DSC_0089.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="214" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWBr-kGILRGjvdP8qvt_7_cRxfbqzUBOD0voJlagqFMQhaTPvv_-pIK1X6oVeUf1FliHEB5LnZ4wV9JDs24yWZ-AyALTavyxe5iRQesu7DlPYmbgJrE5CeGKqm8_4dGrq7Z6OT/s320/DSC_0089.JPG" width="320" /></a></div>Zangoç, zili çalan adam... Zil bronzdan veya başka bir maddeden yapılmış haber vermeye arayan cihaz. Müslümanlıkta müezzin çıkar ezan okur, Hristiyan çana endekslidir.<br />
İmam minareye çıkar ki o minare döne döne çıkar. Elini kulağına götürür ve Ezanını okumaya başlar... dı. Artık merkezi sistem. Merkezdeki imam okuyor tüm civarlara yayın var. Ama o civardaki Camilerdeki İmamlar hala oradalar... Ne yaparlar? bilemiyorum sanıyorum bekçi kadrosundan Camiyi bekliyorlar. Neyse, Hristiyanlıkta ise Papaz efendi çan çalmaz. Bu görev zangoçundur. En ünlüsü ise sanıyorum Notre Dame'ın Zangoçu Quasimodo'dur.<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/aBXeXBpTVOk?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8607654.post-91926523886512395392010-12-22T04:22:00.000+02:002010-12-22T04:22:25.094+02:00YaPbOz<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEja8bl_84Psr8yX33iMv9eiQtCWaNWvLXbW9tuie94MfMtZB7B-sB7cSrjYGJIEqjjsQ-HYAzjplDbnfxe__qPCdhb3VoVJbWvJvWogbdovCOaAEukX3cdC8YCIiFk-gwZuFoZc/s1600/xen2-09puzzle1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEja8bl_84Psr8yX33iMv9eiQtCWaNWvLXbW9tuie94MfMtZB7B-sB7cSrjYGJIEqjjsQ-HYAzjplDbnfxe__qPCdhb3VoVJbWvJvWogbdovCOaAEukX3cdC8YCIiFk-gwZuFoZc/s320/xen2-09puzzle1.jpg" width="320" /></a></div><h6 class="uiStreamMessage" data-ft="{"type":"msg"}" style="color: orange; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><span class="messageBody">Bir masaya serdiğim "yap-boz" hayatım.<br />
Masanın etrafında değer verdiklerim.<br />
Su kütlelerini Fethetmek isteyen Hür düşünceli değerlerim,<br />
"Yap-boz"umun bazı parçalarını ceplerine attılar...<span class="text_exposed_show"> </span></span></span></h6><h6 class="uiStreamMessage" data-ft="{"type":"msg"}" style="color: orange; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><span class="messageBody"><span class="text_exposed_show">Hey! değer verdiklerim,<br />
Yapmayın! masaya geri koyun o parçaları...<br />
Koymazsanız, tamamlayamam ki bu "yap-boz"mu<br />
Tamamlanmazsa, anlamı kalmaz ki...</span></span></span></h6>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8607654.post-37320221988012004522010-12-05T02:55:00.000+02:002010-12-05T02:55:45.622+02:00Gencim, Değilim, Gencim, Değilim...<style type="text/css">
p { margin-bottom: 0.21cm; }
</style> <br />
<div style="margin-bottom: 0cm;"> </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjk1_drkF8CNqBir3MjX0ZsMkrYsc74dGOl6tJmQXzb8JkfHLGjy2dY2C8QUzEcEQFZwxsXPOfn7ac-K119nhV91uEUFRJ-DcEc7pnZPzfUVpKuJYdoi6A7kDbOi_yhH5K2FUqH/s1600/DSC_0276.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjk1_drkF8CNqBir3MjX0ZsMkrYsc74dGOl6tJmQXzb8JkfHLGjy2dY2C8QUzEcEQFZwxsXPOfn7ac-K119nhV91uEUFRJ-DcEc7pnZPzfUVpKuJYdoi6A7kDbOi_yhH5K2FUqH/s320/DSC_0276.JPG" width="214" /></a></div><div style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Zaman, baş döndürücü bir hızla gelip geçiyor. Çocukluk hatıralarım sanki beyaz perdede seyrettiğim bir film. Zaman, o kadar hızla geçip giderken, ben hiç değişmediğimi düşünürken, kızıma, oğluma bakıp, kandırma kendini diyorum. Ben hala yaşlanmadığımı düşünürken, geçenlerde gittiğim göz doktoru yakın gözlüğü kullanabilecek bir kıvama geldiğimi yüzüme çarparken, ben hala kızımın arkadaşlarının bana “amca” demesini engelleme çabalarındayım.</div><div style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Korku değil bu yaşlılığa karşı. Lakin sakallarımdaki beyazlar moralimi bozmuyor da değil hani. Ama korkmuyorum yaşlanmaktan ama bir o kadar da kabullenmiyorum. Bu satırları yeni gözlüklerimle yazarken, yine de genç olduğumu düşünmekten alamıyorum...</div><div style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Genç, neye göre? Yaşlı neye göre? Yoksa hakikaten korkuyor muyum? Kesinlikle hayır ama o kadar çok yaşacak şey hayal ediyorum ki... Yakın bir tarihte bir yaş daha alacağım. Sevgili eşime, bunu bana hatırlatacak ve kaygılandıracak bir hazırlık içine girmemesi konusunda gerekli uyarıyı yaptım.</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Kutlamak istemiyorum. Yanlış mı? Bence değil. </div><div style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div style="margin-bottom: 0cm;">İstemiyorum doğum günü kutlamayı. Pasta kesmeyi, hediye paketi açmayı. İcabet edenleri teker teker öpmeyi. Sonrasında, yalnız başıma kaldığımda, eski günleri düşünmeyi. Zaman, o kadar çok hızla akıp geçiyor ki... Ben ki dün ne yediğimi hatırlamayan adam. Kırk yıl evveline dönüp, o nasıl dı bu nasıldı diye düşünmek istemiyorum. Haksız mıyım? Bence değilim. </div><div style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Çocukluğumdan, bebekliğimden hatırladığım Bir şey var mı diye şöyle bir düşündüğümde, en fazla 3 yaşımdan bir iki şey hatırlıyorum. Daha sonrasında mutluluklarımı, mutsuzluklarımı, heyecanlarımı, gözyaşlarımı, kahkahalarımı, yitip gidenleri, özlemlerimi, aklımdan çıkmayışlarını. Rüyama çok az girmiş olmalarını ve bunun beni mutsuz ettiğini hatırlıyorum. </div><div style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Hayat, çok ama çok büyük bir hızla akıp gidiyor. Bu hayat biraz öyle biraz böyle... Ama çok güzel... İnanın ki çok güzel... Düşündüm, taşındım. Şimdiye kadar pişman olduğum çok az şey var. İyi ki olmuşum. İyi ki yaşamışım ve yaşayacağım. İyi ki dünyaya 2 adet paha biçilmez hazine bıraktım.</div><div style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Yarın sabah yine ben, bana "amca" denmemesi için mücadele ederken, kendimi hala genç hissetmeye devam edeceğim. Ne mutlu gencim diyene veya öyle hissedene...</div><div style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Sevgiyle kalın.</div><div style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div style="margin-bottom: 0cm;"> </div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8607654.post-6804054510092856582010-11-26T22:11:00.000+02:002010-11-26T22:11:30.921+02:00DoStLuK?<style type="text/css">
p { margin-bottom: 0.21cm; }
</style> <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgpDEHGi0jFE6-3GTLSU0_iNPoZ70WdemJGldsDu5U7flBmp-A0AAgCNASDzs0w4rd_FxgpLvLZgfu3Bt_VYF0p2b1tOxV7vIE79X9ijyEkdV0A-bpMOVXu3MnEankAjx0lM0ll/s1600/images.jpeg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgpDEHGi0jFE6-3GTLSU0_iNPoZ70WdemJGldsDu5U7flBmp-A0AAgCNASDzs0w4rd_FxgpLvLZgfu3Bt_VYF0p2b1tOxV7vIE79X9ijyEkdV0A-bpMOVXu3MnEankAjx0lM0ll/s1600/images.jpeg" /></a></div><div style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Etraf kalabalık bir sürü insan,</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Kardeşten öte can, arkadaş, dost...</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Hava bulutlandı, bir anda kalmadı kimse,</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Ne kardeş, ne can ne arkadaş, ne dost...</div><div style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Bu kadar mı kötüyüz?</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Bu kadar mı ayrıyız?</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Bu kadar mı yabancıyız?</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Hani nerdesin a dost!</div><div style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Yenilen içilen sofralar boş,</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Hatıralar inan ki mazide bir başka hoş,</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Sizlersiz hayat çok nahoş,</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Dost bildiklerim artık cansız bir post.</div><div style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Bildiğimizin peşine düştük.</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Bu bizim doğrumuzdur dedik.</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Kaldık tek başımıza</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Umarım sizin de gelmez başınıza...</div><div style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Kim ki sormadan etmeden yargılar,</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Gelip de dost bildiğine sorup soruşturmaz</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Gün gelir döner, </div><div style="margin-bottom: 0cm;">Kendi başına gelir.</div><div style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Sanma ki bu temennidir,</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Ne de beddua,</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Aklın yolu birdir nasılsa.</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Umarım küpe olur bu satırları okuduğunda.</div><div style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Eski günleri yad ettikçe,</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Acır canım, sızlar yüreğim</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Keşke geleydin soraydın da</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Sonra edeydin surat derim.</div><div style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Tüm bu dediklerime</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Bir de selam eklerim.</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Bu sizlerin seçimi ise,</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Başımla beraber der, içmeye devam ederim. </div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8607654.post-38142325898910391402010-11-08T02:58:00.002+02:002010-12-05T03:11:07.048+02:00"HADİ BE"<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZxrbJSCbhYpAO9dG8M9wYrne4beyS1_1vrvFfIjGzpgcuCQP8CPO3Xe50lQ3ioN3MXiGfcmwnxbdgNLq4cMPUOKvfA4eckW7V-uOMNwo3IUDtgRTxYm4BHqiTdRqt72LTUKp-/s1600/DSC_0086.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="214" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZxrbJSCbhYpAO9dG8M9wYrne4beyS1_1vrvFfIjGzpgcuCQP8CPO3Xe50lQ3ioN3MXiGfcmwnxbdgNLq4cMPUOKvfA4eckW7V-uOMNwo3IUDtgRTxYm4BHqiTdRqt72LTUKp-/s320/DSC_0086.JPG" width="320" /></a></div><style type="text/css">
p { margin-bottom: 0.21cm; }
</style> <br />
<div style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;">Hafif hırıltılarla sesini açmaya çalışıp, bir daha denedi. “Hadi be!” Kesinlikle sesi değişmişti. Ama bunu teyid edecek kimsesi yoktu yanında. Yemyeşil bir hiçliğin ortasında, karşısında lacivert bir umman duruyordu. Sesini duyurabileceği kimse yoktu... Kaç zamandır buradaydı? Bugün günlerden neydi? Hiçbir fikri yoktu doğrusu... Buraya nasıl düştüğünü hatırlıyordu dün gibi... Keşke dün olsaydı... </div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><i>Büyük heveslerle, koca şehirden küçük bir kasabaya gelmişti. İlk başlarda herşey güzel, herşey yolundaydı. Herkes herkesle dost, herkes birbirine selam veriyordu. Küçük bir dükkanı, yetecek kadar parası vardı... Sigarası, rakısı... </i></div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;">Biran hayatında ne zamandır sigara, rakı olmadığını düşünmeye çalıştı... Ama kaç zamandır buradaydı? Bugün günlerden neydi? Hiçbir fikri yoktu doğrusu... </div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><i>Tekrardan kasaba geldi aklına... Herkesle iyi, herkesle arkadaştı. Fakat bu pespembe tablo zamanla, konuşmamalara, çekişmelere, çelmeleşmeye dönünce... kısa bir süre mücadele etmeye sonrasında bir faydası olmadığını anladığında kendini çekmeye, çok daha az kişi ile görüşmeye başladı. Bu zamanlarda, çocukluk hayali olan teknesi ile daha fazla vakit geçirmeye başladı. Çok matah Bir şey olmasa da ona yetecek kadar bir tekneydi bu. Bir hayli bakıma ihtiyacı vardı ve zaman bolluğu ona çok güzel bir tekne yaptırıyordu. Dükkanını kimi zaman açmadan, karada yatık duran teknesinin yanında alıyordu soluğu. Kendince yaşam alanları yaratmaya çalışıyordu. 6-7 metrelik bir teknede, kargaşadan, riyadan hatta insanlardan uzak bir hayat hayal edip, rakısından bir yudum alıp, “Hadi be!” diyordu. Hayatı boyunca etrafında hep insanlar olmuştu. İnsansız nasıl yaşanabilirdi ki? O yüzden bu hayaler hep “Hadi be!” diye bitiyordu. </i></div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><i>Günler geçtikçe tekne şekillenmeye ve yaşanası bir hal almaya başlamıştı. Kürekleri, ufak yelken direği, yelken bezi, sağlıklı motoru, küçük kamarasında, yatağı, küçücük mutfağı, Başaltında zincir yeri. Kıç altının üç tarafında dolaplar... Fazlaca eşya alabilir nitelikteydi. Son kat boyayı atarken teknesinin bir adı olması gerektiğini düşündü. Hemen küçük fırçasını alıp, “HADİ BE” yazıverdi. Haftaya suya atılacak olan “HADİ BE” onu o kadar heyecanlandırıyordu ki, artık eve bile gitmez olmuştu. Lüzumlu eşyalarını bir-iki seferde evden tekneye taşımıştı. Hatta, hiç de o kadar eşyasının olmaması içini bir hüzün kaplatmıştı. Büyük güne sayılı saatler kala, sabırsız bir çocuk gibi hissediyordu kendini... İçi patlayacak gibi... Günün sonuna doğru, dünyanın en mutlu, en gururlu insanıydı. Teknesinin kaptanıydı... Çekek yerinden, bağlayacağı yere motoru tek seferde çalıştırıp gelirken, kendini koskoca bir geminin kaptanı gibi hissediyordu. Çapasını atıp, kıçtan kara yanaştı limana... İpleri iyice kontol ettikten sonra, karaya adım attı. Bir iki insanı uzaktan bile olsa görmesi gerektiğini düşündü. Sessizce, kasabanın çarşı kısmına girdi. Dükkanına son birkez baktı. Sonrasında diğer dükkanlara ve sahiplerine... Hiçbir şey demeden, evinin olduğu sokağa doğru yöneldi. Yavaş yavaş hava kararıyordu. Fazla uzatmadan tekrar bir üst yoldan limana geri döndü. Yolda hiç kimseye rastlamamış olmasını “şans” diye yorumladı küçük bir fısıldamayla. Limanda en son suya inen tekne olması sebebiyle mi? Yoksa hakikaten güzelliğinden mi bilinmez “HADİ BE” ağırbaşlı bir salınımla küçücük dalgaların tadını çıkartıyordu.</i></div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;">Şimdilerde etrafına bakığında nerede olduğunu bile bilmiyordu. Türkiye'de bir koyda mı? Yoksa Yunanistan adalarının birinde mi? Bulunduğu yerden tek bir tekne geçişi görmemişti. Belki de ıssız adaydı... Bilemiyordu...</div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;">Sahile doğru yan yatmuş hafif parçalanmış “HADİ BE” direği kırık ama yine de çok alımlı ama salınımsız sabit dururken, aklına fırtına, yırtılan yelken, deneyimsizliği ve korkusu geldi... Limandan çıkışı sessiz ve bir o kadar şiirseldi... Cep telefonunu pusulanın yanına koymuş olması tamamen tecrübesizlik, hava durumunu takip etmemiş olması ise kocaman ve gerçek bir cehaletti. </div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;">Saatler sonra raks eden bulutlar ilk başta çok melankolik ve romantik olsa da sonrasında, çok büyük bir macera ve geri dönülmez bir gidişti... </div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><i>Dalgalar onunla dalga geçerken, o bu haliyle hiç dalga geçemiyordu. Bir dalga onu göğe çıkartırken, diğeri dibe sürüklüyordu. Bir diğeri sancaktan vurup iskeleye yatırıyor, diğeri iskeleden alıp sancağa yaslıyordu. Bunlarla mücadele ederken, yelkenin çok fettan bir dansöz gibi figürleri onu fazlasıyla korkutmuş, hemen kılıfına sokulması gerekliliği gerçeğini hatırlatmıştı... O salınımlarda, telefonu, pilli radyosu denizin dibini boylarken, topladığı yelkeni taşıyan direği büyük bir çatırtıyla orta yerinden kırılıp, kafasına doğru yol alırken, hatırladığı tek şey kocaman parlak bir ışık ve ahşap gıcırtısıydı...</i></div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><i>Anlamsızca bakarken ufka, Hüseyin Amca'nın tarlası geldi aklına, Enginar ekili tarla ne kadar da alışılmışın dışında bir görüntüye sahipti. Hatta kahvedeyken, Hüseyin Amca, o sene domates yerine enginar ekeceğini ilk ona söylemiş ve fikir istemişti. Tarımdan gram anlamamasına rağmen fikir hoşuna gitmiş lakin toprağın uygun olup olmadığını sormuştu. Diğerleri kıskıs gülerken, O ciddi bir şekilde Amcayı dinlemiş ve desteklemişti... Hüseyin Amca, ürünü tarladayken satmış, gayet mutlu mesut, O'nu ne zaman görse, sımsıcak bir gülümseyle başı ile selam verirdi. </i>Denize bakıp bunu hatırladığı için biraz şaşırmış ama müdahale edemediği bir gülümsemeyle olduğu yerden kalkıp, “HADİ BE”nin yanına yöneldi. Son nefesini vermiş bir evcil hayvana bakarken hissedeceğiniz bir iç burkulması ile bakışlarını başka yöne çevirerek, yoğun ağaçlı küçük patikadan yürümeye başladı.</div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;">Tahmini, ufacık bir adada olduğu, bir şekilde, birgün etraftan geçen bir gemi tarafından görüleceği ve acı ama gerçek kurtulmak istediği kasabasına tekrar döneceği düşüncesi ile uzunca bir süre yaşadı.</div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;">Uzunca bir müddet, etrafında hiçbir canlı görmeden yaşadı... Anlatacak, paylaşacak çok fazla şeyi de olmamasına rağmen, bazı zamanlarda hakikaten yanında bir insan, bir kedi, bir kuş görmek, bir şeyler paylaşmak istiyordu...</div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;">Bir gün gölete yıkanmaya, yüzmeye gittiğinde, kendi suretinin aksini suda görüdüğünde, gözlerine inanamadı. Saç ve sakalları uzamış, son derece bakımsız ve salmış hali onu inanılmaz rahatsız etmişti.</div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;">Üzerindeki kıyafetler yırtık pırtık ayak tırnakları uzamış, el tırnakları ise akşamları kemirmiş olması sebebiyle uzayamamış ama son derece bakımsız hali için bir çıkış düşündü...</div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;">“HADİ BE” iyiden iyiye hurda olma yolundaydı ama hatırladığı kadarı ile bir avadanlıkta, bir takım materyeller olmalıydı... Göletin yanında, yırtık yelkeninin de yardımıyla yaptığı barınağından hızle uzaklaştı. “HADİ BE”nin hali içler acısı ama hala çok şirin ve O'nundu...</div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;">Kalıntılardan, bir iki eşya içerisinde, bir kutu, sanki bir altın külçesi edası taşıyan tırnak makası, ayna, makas... diğer tarafta ufacık küçük eşyalarına kavuşmuştu... Bunları kucaklayıp tekrar göletin yanında yeralan barınağına koşar adımlarla, bayramda şeker toplamış çocuk heyecanıyla geri dönmesini sağladı. Akşam ateşinde teker teker itinayla küçük hazinesini ortaya saçtı. Tekrar tekrar, ilk defa görmüşcesine... Sabahın ilk ışıkları kendini gösterdiğinde, tırnaklarını, sakalını ve saçının bir kısmını kesmiş olarak güne merhaba dedi...</div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;">O sabah, anladı ki, buradan kurtulması oldukça uzun bir zaman alacaktı ve O, o güne hazır olmalıydı...</div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;">Buradaki mevcudiyeti, O'na çok şeyler katacak ama elbet bir gün bu rüya yere veda edecekti...</div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;">Çünkü “ıssız ada” hikayeleri çok eskilerde kalmış günümüz teknolojisi ile ıssız diye birşey kalmamıştı... </div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;">Mücadeleden vazgeçmedi, bekledi bekledi bekledi... Ama hiçbir zaman bulunamadı... “HADİ BE” çürüdü gitti. O'da bir gün toprak oldu...</div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;">Hayatı boyunca, tarihi geçmiş bir Ece ajandasına, garip bir günlük tuttu ve bir gün öldü... Yıllar sonra o günlüğü biri bulup bana anlattı. Bende kendimce yorumlayıp size anlattım. Olay bundan ibaret...</div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;">Sağlıcakla kalın </div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;">Vosmanius</div><div align="JUSTIFY" style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8607654.post-82816242647205493302010-06-04T02:38:00.000+03:002010-06-04T02:38:04.592+03:00Siyahlı Adamlar Her Yerde...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgeXKhkPboD2z4CK3GMg4CDkVCKrf3OsZ0dOsoCsg2Yc10SfNUIUS6av-zyCbBeMjtQQjD5_uOVe3B6yPcrq8nPWDBJdpZcCR5i7wyqp-QCujxYykg_3r8mgOFMlBxbGSACszWb/s1600/yogo-clip-art.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgeXKhkPboD2z4CK3GMg4CDkVCKrf3OsZ0dOsoCsg2Yc10SfNUIUS6av-zyCbBeMjtQQjD5_uOVe3B6yPcrq8nPWDBJdpZcCR5i7wyqp-QCujxYykg_3r8mgOFMlBxbGSACszWb/s320/yogo-clip-art.jpg" /></a></div>Üç dört şey kafamı kurcalayan... Nazar gerçekten var mı? İyiler hep beyaz mı giyer? Vefa sadece Istanbul'da bir semt adı mı? ve son olarak Ben Dünya'lı mıyım?<br />
<br />
<b>Nazar Gerçekten var mı?</b><br />
Var kardeşim...Ben buna hakikaten inanır oldum son zamanlarda. Nazarın negatif bir enerji olduğunu tecrübeyle sabitlemiş bulunmaktayım. Siz istediğiniz kadar pozitife bağlayın "ommm" deyin.. "kuantum" deyin, kem gözler sizi olduğunuz yerden çıkartıp, rahatsız edebiliyor... Yenilip içilip şen kahkahaların atıldığı ortamlar, mezarlık formatına girebiliyor... Gözü olanın gözü aksın... Hiçbir şey eskisi gibi olamıyor... malesef...<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYFGlEXzrdN0DcSv72G5gnWlbTfqjcwISCK79VUZxIeLCikXnlgz68n9HAqvOIi8yziNhPyAwGJ2nWnpKJVNCxrrlxu2nnIuv8Tw65Ft49b_vkz9-6lYYUtp2rAoQcpUAOw8ST/s1600/Man_in_Black_Suit-525x801.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYFGlEXzrdN0DcSv72G5gnWlbTfqjcwISCK79VUZxIeLCikXnlgz68n9HAqvOIi8yziNhPyAwGJ2nWnpKJVNCxrrlxu2nnIuv8Tw65Ft49b_vkz9-6lYYUtp2rAoQcpUAOw8ST/s320/Man_in_Black_Suit-525x801.jpg" /></a></div><br />
<b>İyiler Hep Beyaz mı Giyer?</b><br />
Ya da soruyu değiştirelim. Kötüler hep siyah mı giyer? Olabilir gerçekten de... Hatta böyle bir film bile vardı sanki... Etrafımda çok siyah giyen adam görmeye başladım. Esasen çok değiller, hep aynılar ama uzun zamandır çok derinlere gömdüğümü sandığım olumsuz duygularımı şaha kaldırıyorlar... Ellerinde dosyalar, dillerinde laflar, kimi zaman bakışlarla etrafımda dönüp duruyorlar... Ben kavgacı bir adam olmamakla beraber, limitlerimi zorluyorlar... Demek ki neymiş? İyiler beyaz, kötüler siyah giyiyor ve uzatmaları oynuyorlar... Ne diyeyim?<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiDE-wFJDKMg1AfMsJzLBosoNHAMbM3LHGn4VUJnyyKZAu7qidK-wpnLkNqUDPileMsTciQpaVpxX-5SY2X29eLqHcJPebrvoYhJHk3ES-KZBlZV7MO91D8VHFPNdHrd1HFU8Eo/s1600/ESKI-VEFA-BOZA-SISESI-MAKETCI_34-02__22306531_0.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiDE-wFJDKMg1AfMsJzLBosoNHAMbM3LHGn4VUJnyyKZAu7qidK-wpnLkNqUDPileMsTciQpaVpxX-5SY2X29eLqHcJPebrvoYhJHk3ES-KZBlZV7MO91D8VHFPNdHrd1HFU8Eo/s320/ESKI-VEFA-BOZA-SISESI-MAKETCI_34-02__22306531_0.jpg" /></a></div><br />
<b>Vefa sadece Istanbul'da bir semt adı mı?</b> <br />
Vefa çok eski bir semt Istanbul'da, hatta bozacısı meşhur... Ama vefa, dostluk, arkadaşlık, sırdaşlık bunlar birbirinden farklı da gözükse, en boza kadar faydalı ve en az boza kadar unutulmaması gereken unsur bir insanın hayatında... Şimdi bunları yazarken, tüylerim diken diken... İsyanım unutulan değerlere, iyiliklere, sözlere... Sıkıldım, haykırasım, bir kısmına zarar veresim var... Değer mi? kesinlikle hayır... Ama engel olamıyorum... sinirleniyor, kinleniyorum... Sahtelikten, samimiyetsizlikten, olmadığı gibi görünenlerden nefret ediyorum... Ayrıca nefret duygusunu içimde taşımaktan... Ne biçim birşey bu?<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjPWFl8a7BD_9uprKnZU1_NcxJw9qcqRTBgM3fh91Ec277XFsRQS9dPzY1b8qA1S2EANS0YSZYENnubPVNvD32uMV4Bo8I_xLkFMceZM-JEox0bnICY0hxWQ5ypHqgEKvTd_XQ-/s1600/uzayli_c.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjPWFl8a7BD_9uprKnZU1_NcxJw9qcqRTBgM3fh91Ec277XFsRQS9dPzY1b8qA1S2EANS0YSZYENnubPVNvD32uMV4Bo8I_xLkFMceZM-JEox0bnICY0hxWQ5ypHqgEKvTd_XQ-/s320/uzayli_c.jpg" /></a></div><b>Ben Dünya'lı mıyım?</b>Bu gece tüm soruları tersten sordum... Yaşadıklarıma bakarak, karar verdim ki ben dünyalı değilim. Uzaylıyım... Bundan böyle çok olacak farkındayım ama ben, ben olmamak için çok mücadele edeceğim... Kimsenin kötülüğünü istemeyen, yardıma koşan, belki de çok benimseyen bir adam olmaktansa standart, etrafımdaki adamlardan farkı olmayan bir adam olmaya çalışacağım... Ne farkım olacak? koskoca bir hiç... Ama böyle olması gerekiyor sanırım... Ben bu kadarını hakedecek birşey yapmadım sanki diye düşünüyorum... Artık uzaylıyım...<br />
"Hey Dünyalı ben uzaylıyım"...<br />
<br />
Nazar, Vefadan çıktı. Siyah giyen adamlar uzaylıların peşinde... işte bu kadar! <br />
<br />
Kalın sağlıcakla,<br />
<b> </b>Unknownnoreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8607654.post-65818644983205584302010-05-14T01:07:00.001+03:002010-05-14T01:09:33.879+03:00Nazlı Bir Kuşun Hikayesi<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgbFkQ0PJp4s31w-Nn-Km5wVOshj5VSd_PHknuL_8_hCOUMnR-ZjXtqYv_P7CWzsi_gYXX8xjOsvvUWtv-rk3wkCuPE9Z7aNAXcYF8ZBF8itKM6cnGcDw4jmFkwyX53r9M8DWOZ/s1600/kus12.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="257" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgbFkQ0PJp4s31w-Nn-Km5wVOshj5VSd_PHknuL_8_hCOUMnR-ZjXtqYv_P7CWzsi_gYXX8xjOsvvUWtv-rk3wkCuPE9Z7aNAXcYF8ZBF8itKM6cnGcDw4jmFkwyX53r9M8DWOZ/s400/kus12.jpg" width="400" /></a></div><br />
Dün ve bugün yaşadıklarımdan sonra aklıma tek bir hikaye geldi... Yaşadıklarımı bire bir anlatacak değilim çok uzun sürer... Ama yanlış anlaşılmaktan hoşlanmadığımdan çok detay vermeyeceğim... Ama beni anlatan hikaye budur sevgili Naz... Umarım sende bir gün beni anlayacak ve hak vereceksin...<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
"<i>Bir kuş soğuk bir kış gününde, yiyecek bulabilmek için kanat çırpıp duruyormuş. Hava o kadar ayazmış ki minik kuş dayanamayıp karın üstüne</i><br />
<i>düşmüş. Kuş çaresiz , soğuk karın üstünde ölümü beklerken ordan geçen bir</i><br />
<i>inek kuşun üstüne sıçmış. Kuş öyle sinirlenmiş ki, kanatları donmamış</i><br />
<i>olsa ,kalkıp ineği dövecek... Bi de bakmış ki bokun sıcaklığıyla</i><br />
<i>kanatları çözülmüş,yaşama geri dönmüş. Öyle bir sevinçle ötüyormuş ki,</i><br />
<i>ordan geçen bri kedi de bunun sesini duymuş ve boku eşeleyip kuşu</i><br />
<i>çıkarmış. Kuş buna çok sevinmiş, tam kediye teşekkür edecekmiş ki, kedi</i><br />
<i>onu yemiş... </i><br />
<i><br />
</i><br />
<i>Demekki neymiş . .</i><br />
<i><br />
</i><br />
<i>1- Her üstüne sıçanı düşman sanma !"</i>Unknownnoreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8607654.post-37556097429585084472010-05-10T03:20:00.000+03:002010-05-10T03:20:21.222+03:00Kapı<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj9GxGsVHkQVl8YP1f6xF6iP75roB1fOIQXBWoxTuZCjevdNtiXKprcaQt1NzNJ3DbnpTjsfc49OdDuhu_XJsk0FXTPrGmamtaADDbw4p4ymUPtG_L6ff-HV4EGh6NnpcrcovoD/s1600/DSCF4213.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="480" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj9GxGsVHkQVl8YP1f6xF6iP75roB1fOIQXBWoxTuZCjevdNtiXKprcaQt1NzNJ3DbnpTjsfc49OdDuhu_XJsk0FXTPrGmamtaADDbw4p4ymUPtG_L6ff-HV4EGh6NnpcrcovoD/s640/DSCF4213.JPG" width="640" /></a></div>Karanlıktaydım bir müddet. Uzunca bir bekleyiş sonunda bir kapı çıktı karşıma. Kalabalık ortamlara girdim. Büyüdüm serpildim. Mutlu da oldum mutsuz da... Kahkahalara da boğuldum... Gözyaşlarına da... Yuva kurdum. Meyve verdim. Meyveler büyüdü. Yuva kurdu. Elden ayaktan düştüm. Yaşlandım. Karşıma bir kapı çıktı... Son bir kez beni sevenlere ve sevdiklerime bakıp kapıdan çıktım...<br />
<br />
Tüm gidenlere, özlenecek olduğunuzu bilin... Tüm kalanlara, hayat o kadar kısa ki... tadını çıkartın...<br />
<br />
VosmaniusUnknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8607654.post-51701640341095048692010-04-18T05:16:00.000+03:002010-04-18T05:16:52.835+03:00Güneş Doğudan Doğuyor<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiCUZFy9st1FpoBMPX9UGuCOrcJFhoHhvFZbqwab8Vel0IM8CT2gbF6lnrGBEGbOYYkwYnfuUg_3EEHlNdVXU9RYi44BYeG6YYNClWVlOo-YZSGonizFIQ6bGTimbNE8mgYR35E/s1600/ff8f8_geely_volvo.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="284" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiCUZFy9st1FpoBMPX9UGuCOrcJFhoHhvFZbqwab8Vel0IM8CT2gbF6lnrGBEGbOYYkwYnfuUg_3EEHlNdVXU9RYi44BYeG6YYNClWVlOo-YZSGonizFIQ6bGTimbNE8mgYR35E/s320/ff8f8_geely_volvo.jpg" width="320" /></a></div><br />
<div style="text-align: justify;">Her zaman sağlamlığın göstergesi olan koskoca Volvo 1927 senesinde kurulmuştu. Kelime manası "araç sürerim" olan Volvo İsveç'in gurur kaynağı olma durumunu büyük bir ihtimal Ikea'ya kaptırmış olmasından mıdır nedir... 1999 yılında Ford'a 6,5 milyon dolara satılan Volvo geçtiğimiz günlerde, Çin'li otomotiv şirketi Geely'e 1 milyar 800 milyon dolara satıldı.</div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;">Bu durum beni hakikaten çok şaşırttı... Çinlilerin geldiği yere bakar mısınız?</div><div style="text-align: justify;"> </div><div style="text-align: justify;">Ama otomotive benim gibi meraklıysanız, geçen senelerde Hintli Tata'nın, Jaguar ve Land Rover'ı 2.9 milyar dolara satın aldığını da hatırlarsınız...</div><div style="text-align: justify;"></div><div style="text-align: justify;"></div><div style="text-align: justify;"></div><div style="text-align: justify;"></div><div style="text-align: justify;"></div><div style="text-align: justify;"></div><div style="text-align: justify;"></div><div style="text-align: justify;"></div><div style="text-align: justify;"></div><div style="text-align: justify;"></div><div style="text-align: justify;"></div><div style="text-align: justify;"></div><div style="text-align: justify;"></div><div style="text-align: justify;"></div><div style="text-align: justify;"></div><div style="text-align: justify;"></div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;">Güneş doğudan doğuyor diyebilir miyiz bu duruma acaba?</div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;">Sağlıcakla Kalın</div><div style="text-align: justify;"><br />
</div><div style="text-align: justify;">Vosmanius</div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8607654.post-18186757342460565862010-03-18T02:00:00.000+02:002010-03-18T02:00:28.388+02:00Kirlenmek Güzeldir<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdP_rY_W9mLmNgxdlaWBbJ6H31euztQTbeFOeMcZshtBAd_g-FL9h8hwVFsSLvaM1DY7aEzMSFJlJw61Y8VDqL9ykCrdlGG1WKmWsUelo44XrCyzSAkhQ5jAEfXTwDzKBp5Aeb/s1600-h/001.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdP_rY_W9mLmNgxdlaWBbJ6H31euztQTbeFOeMcZshtBAd_g-FL9h8hwVFsSLvaM1DY7aEzMSFJlJw61Y8VDqL9ykCrdlGG1WKmWsUelo44XrCyzSAkhQ5jAEfXTwDzKBp5Aeb/s320/001.JPG" width="180" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"> Ama gel de Ege'ye anlat... :-)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"> </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-size: xx-small;">photo : Yağmur Acar Kutay</span></div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8607654.post-17225859229199054672010-03-16T02:59:00.000+02:002010-03-16T02:59:59.386+02:00Olmadı Kemal Abi...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj3bX_I2OTf-7eNwJ-ABYwYWJb0NBXNT55YsSNWOXRHd1DASip1RDu2MATC5NDf6YmAK6jxHyAAvwQtUADvj-4yd11WYDDJOTnWjLodnBEeKDjD6Zyx3rOFYHpzJWBTRWL98O-P/s1600-h/kemaloncu_1254382558.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj3bX_I2OTf-7eNwJ-ABYwYWJb0NBXNT55YsSNWOXRHd1DASip1RDu2MATC5NDf6YmAK6jxHyAAvwQtUADvj-4yd11WYDDJOTnWjLodnBEeKDjD6Zyx3rOFYHpzJWBTRWL98O-P/s320/kemaloncu_1254382558.jpg" width="205" /></a></div><br />
<small>Bugün sabah bu haberin yalan olması için çok dua ettim... Güzel diksiyonlu, güzel şiir okuyan, bir aydın, bir rakı sevdalısı en önemlisi bir DATÇA Aşığı daha, Yarımadanın en yüksek bir yerine çekilip, bizi buralarda doyumsuz sohbet ve fikirlerden mahrum etti... İnanıyorum ki birgün buluşacağız... Zamansız gittiğin yerde bizleri unutma Kemal ÖNCÜ. </small><br />
<br />
<small>Sen her zaman karizmatik kişiliğin, derin edebiyat sevgin ve baldan tatlı sohbetin ile hatırlanacaksın...<br />
</small>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8607654.post-85321002275821361432010-03-02T05:19:00.001+02:002010-03-02T05:21:43.531+02:00Sesler<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgxF1Rmhhfxpv9_hq1ZrJPi9bPJhuGiaP8mL2N6zx2k6iBhEtD4AGEUzRTH8mhhbHVML-pPO5Ld5aRPi9cHRqqSvOeeBeMMLGSSeRRVvPL7T_-BKLgbd13nmwjHqP6yh8p4rMte/s1600-h/Ear.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgxF1Rmhhfxpv9_hq1ZrJPi9bPJhuGiaP8mL2N6zx2k6iBhEtD4AGEUzRTH8mhhbHVML-pPO5Ld5aRPi9cHRqqSvOeeBeMMLGSSeRRVvPL7T_-BKLgbd13nmwjHqP6yh8p4rMte/s320/Ear.jpg" /></a></div>Bir çatı katında oturuyorum... Televizyonda müzik klipleri... birden kulağıma kalabalık bir ses geliyor... Sanki birileri kavga ediyor... İnanılmaz yüksek sesle şiir okuyorlar, yada birbirlerine sesleniyorlar... etrafıma bakıyorum... yalnızım... Yıllar sonra bir kır kahvesindeyim... o sesler yine benimle... hareketlerim yavaşlıyor sanki... konuşan yok hepsi beynimde deyip kalkıp gidiyorum...<br />
<br />
Yıllar sonra o kalabalık yine benimle... yapayalnızım ama sesler öyle söylemiyor... kafamı kemiriyor... etrafa bakıyorum... yalnızım... ama sesler beynimde yankılanıyor... Kafayı mı yiyorum? bilmem?<br />
<br />
Çok geçmedi, sesler yine benimle... inanılmaz bir uğultu... ne dedikleri anlaşılmıyor... hareketlerim yavaşlıyor... Ama konuşmaya devam ediyorlar... çıldırıyorum sanırım... Bir rakı daha mı koysam?Unknownnoreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8607654.post-26911915996473538952010-02-18T04:42:00.002+02:002010-02-18T04:48:03.568+02:00Fırtına<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiU6r8O8pvZP1CcYUecvIRPpExqgWIhIRLn80MQ_lcdMJ__GzF6q0dFPgZSBJRUTZwSLTETjvt8RXhw7T25Pa9LbNM6nyRbD6wwTxiPTBZ3XFozKJdspvAOnp1G1kfpWO4xRAYD/s1600-h/DSCF4033.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiU6r8O8pvZP1CcYUecvIRPpExqgWIhIRLn80MQ_lcdMJ__GzF6q0dFPgZSBJRUTZwSLTETjvt8RXhw7T25Pa9LbNM6nyRbD6wwTxiPTBZ3XFozKJdspvAOnp1G1kfpWO4xRAYD/s320/DSCF4033.JPG" /></a></div><meta content="text/html; charset=utf-8" http-equiv="CONTENT-TYPE"></meta> <title></title> <meta content="OpenOffice.org 3.1 (Linux)" name="GENERATOR"></meta> <style type="text/css">
<!--
@page { margin: 2cm }
P { margin-bottom: 0.21cm }
-->
</style> <br />
<div style="margin-bottom: 0cm;">Bulutlu ve çok gri bir havaydı. Güneş yüzünü göstermek istesede bulutlardan o gül yüzünü gösteremez bir haldeydi. Sabah kaçtı bilemiyorum... Bir gün öncesinden, fırtanadan elektrikler kesilmiş bana tahmin etme şansı vermiyordu. Öncelikle doğruldum yataktan... Tatsız ağzımı şapırdatarak ve hafif kaşınarak saatin kaç olduğunu tahmin etmeye çalıştım... Ezan okunalı çok olmamış olmalıydı... Çünkü yine o bet sesli okumuştu ve beni uyandırmıştı uykumdan...</div><div style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Doğruldum ve kalktım yataktan... çok griydi heryer... ocak sönmek üzere ama duman içindeydi heryer... demek ki ters rüzgar almıştı ev... ama yanan zeytin odunu tütsülemişti tüm yeri... Evde şuursuzca dolaşarak ve anlamaya çalışarak geçti birkaç dakika... Gözüm alışmıştı griliğe, bir seferde giyinip, evden çıkasım geldi... Çünkü biraz daha aydınlıktı sanki dışarısı eve nazaran...</div><div style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Küçücük bahçe, bol oksijen beni daha uyandırmıştı doğrusu... Komşu evin bahçesinde asılı sütyen, don iç gıcıklayıcı ama benden uzaktı... gözümü ufka diktim. Ama görünen bir şey yoktu... Halbuki bualarda çok sis olmazdı. Çıktım evden, uzaklaştım... hem soğuk hem de karanlıktı... Biran önce aydınlığa atmam gerekiyordu kendimi...</div><div style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Taptaze çay kokusu çıkardı beni baştan... Orhan Amca çayı demlemiş, gecenin alkolüne rağmen sabaha merhaba demişti besbelli... attım içeriye kendimi selamlayarak oturup çaylarını yudumlayan azınlığı... </div><div style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Elimle çay istediğimi belli edip, beklemeye koyuldum... Ne tuhaf? Yapacak hiçbir işim yokken, karga bokunu yememişken atmıştım kendimi dışarı... Yeni yeni gelen kahvenin müdavimleri teker teker selamlayarak oturdular her zamanki yerlerine... Gece esen rüzgar ve yağan yağmurun yorumunu yaptılar... Sağlam yağmıştı yağmur ve sağlam esmişti rüzgar... Topal Fadime'nin damadının evinin çatısı uçmuştu... Durkadın Teyze'nin koyunu kayıptı... Vah vahlarla cıkcıklarla gün kendine gelmişti...</div><div style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Söz dönüp dolaşıp, benim Paşa'nın tavukları çatlamasına gelmişti... Bağlı dedim bağlı... aylardır bağlı... Ne kedi boğuyor ne tavuk çatlatıyor... çok soğuk olursa eve alıyorum... Sobanın başında uyuyor... Onun haricinde hep bağlı... Eeee Orhan Amca tazele bkalım çayları deyip, konuyu değiştirdim...</div><div style="margin-bottom: 0cm;"><br />
</div><div style="margin-bottom: 0cm;">Fırtına hala kendini hissetiriyor... Dalgalar iki adam boyu... Umarım yaz gelecek... haaa bi de çağlalara zarar vermese ya bu fıtına, yağmur...<br />
<br />
Kalın sağlıcakla,<br />
<br />
Vosmanius</div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8607654.post-22497655708585448982009-05-23T16:52:00.002+03:002009-05-23T17:04:40.110+03:00Uzaklaşmak için Koşmak<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUu8ibamJGTWcEdxip4Wg940cT8P9X9derccOTbH_KOg8Xc47xweCVgly7mZlkG5VCxSML5Wnm9ZemRz_MPu7dYKSpjnIyN4rtfvCWtX1bQ4qls5C1PdWmNn5Zw7YHPv27-xS0/s1600-h/3222.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5339017701299258322" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 160px; CURSOR: hand; HEIGHT: 120px; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUu8ibamJGTWcEdxip4Wg940cT8P9X9derccOTbH_KOg8Xc47xweCVgly7mZlkG5VCxSML5Wnm9ZemRz_MPu7dYKSpjnIyN4rtfvCWtX1bQ4qls5C1PdWmNn5Zw7YHPv27-xS0/s400/3222.jpg" border="0" /></a> <div>Koşmak;</div><div></div><br /><div>Bir şey veya birilerinden uzaklaşmak için süratle oradan uzaklaşmak. Koşmak deyince aklıma Mirkelam'ın çok başarılı bulduğum çıkış parçasının klibi geliyor... Ben yapı itibari ile koşamadığım için, kişi veya olaylardan kaçma, saklanma refleksi olarak aklıma gelen birkaç tarifte bulunmak istiyorum.</div><div> </div><div><em>Devekuşu modeli :</em> Kafa toprağın içinde, popo dışarda, siz görünmediğinizi sanıp beklerken bir gelir poponuzu ısırır...</div><div> </div><div><em>Sağır dilsiz modeli :</em> Tepki vermeksizin, boş boş bakıp, söylenen hiçbir şeye tepki vermezsiniz. Ama bazı laflar sizi çileden çıkartıyorsa bir anda patlamanız olasıdır.</div><div> </div><div><em>Acımadi kiiii modeli :</em> Karşınızdaki size zarar veriyor ama siz inatla ve arsızca, acımadi kiii? hihohhohooooo diyerek gülüyorsunuz... Sonuçta ne oluyor? karşınızdaki sinirden çatlıyor.</div><div> </div><div><em>Çığlık atmak :</em> Zararı sadece size, denemeyin bile... karanlık bir sokakta avazınız çıktığı kadar bağırırsanız, mahalle sakinleri tarafından tartaklanmanız işten bile değildir.</div><div> </div><div><em>Aklınıza gelen melodi modeli :</em> Hani çok korktunuz, ama korkmamak istiyorsunuz... Aklınıza bir şarkı getirdiniz... (mezarlık kenarından geçerken ıslık çalmak gibi) hiç bir işe yaramaz...</div><div> </div><div>Neyse siz iyisi mi koşun, çok çok koşun, duvarlara tırmanın, duvarları aşın... Nefesiniz kesilsin belki ecelinizle kurtulursunuz :-D</div><div> </div><div>Vosmanius</div><br /><div></div><br /><div></div><br /><div> </div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8607654.post-77452403390157088192009-05-16T04:45:00.003+03:002009-05-16T05:12:32.052+03:00Dokunur Bazen...<div align="left"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSl9sJy_KiJA_39XTEq-p5jmV7KPKe2M-M47ZAcNp6cM-ceDkeinef82CSEYeuvdf7HhVOnl9Sm3nfj5OMIpr6jr4R_sp-yfC6qlLje7vGUU6dDfDqELNV2lj4N1nOSvD-Obkd/s1600-h/ayla+dikmen.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5336232300900998930" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 285px; CURSOR: hand; HEIGHT: 400px; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSl9sJy_KiJA_39XTEq-p5jmV7KPKe2M-M47ZAcNp6cM-ceDkeinef82CSEYeuvdf7HhVOnl9Sm3nfj5OMIpr6jr4R_sp-yfC6qlLje7vGUU6dDfDqELNV2lj4N1nOSvD-Obkd/s400/ayla+dikmen.jpg" border="0" /></a> Normal şartlarda yapmam böyle şeyler... Ferhat Göçer'in <strong><em>"YASTAYIM"</em></strong> şarkısını dinlediğimde, içimde bir şeyler kıpırdamış, hemen google'dan şarkı sözlerine ulaşıp okumuştum. Issız Adam filmiyle gündeme gelen Ayla Dikmen ve söylediği şarkı, aramızdan ayrılmış olmasına rağmen popüler olmuş, ironiye bakınız ki, aramızda olmamasına rağmen, bilmeyenlerce talk-showlara çıkması için aranıp durulmuştu.</div><div align="left"><strong><em>"ANLAMAZDIN"</em></strong> şarkısı, insanın içini kıpır kıpır eden ve enteresan bir şekilde hisleri canlandıran bir şarkıydı...</div><div align="left"></div><div align="left">Bu akşam Beyaz Show'da, Seda Sayan'ın inanılmaz yorumu ile tekrar dinledim. O kadar güzel okumuş, o kadar güzel yorumlamış ki... tüylerim diken diken dinledim... Hakikaten, Seda Sayan'ı genelde hiç dinlemediğim halde, şapka çıkarttım... Çok ciddiyim. Dilerseniz, şarkı sözlerini de yazayım ve salim kafayla birkez de siz okuyup, mırıldanın ve bu şarkıyı birkez de Seda Sayan'dan dinleyin derim...</div><div align="left"></div><div align="left"></div><div align="left"><em><strong>- Anlamazdın -<br /></strong></em></div><div align="left"><em><strong>Sevilirken bilmedin mi?</strong></em></div><div align="left"><em><strong>Ben söylerken gülmedin mi?</strong></em></div><div align="left"><em><strong>Falımızda hasret var, ayrılık var demedim mi?<br />Anlamazdın anlamazdın,</strong></em></div><div align="left"><em><strong>Kadere de inanmazdın.</strong></em></div><div align="left"><em><strong>Hani sen acı veren kalpsizlerden olamazdın?</strong></em></div><div align="left"><em><strong>Dilerim ki mutlu ol sevgilim,</strong></em></div><div align="left"><em><strong>Ben olmasam bile hayat gülsün sana.</strong></em></div><div align="left"><em><strong>Günahım boynunda, ağlayan bir çift göz bıraktın arkanda.<br />Kalbim bomboş kaldı sanma,</strong></em></div><div align="left"><em><strong>Acılar geçer zamanla.</strong></em></div><div align="left"><em><strong>Aşka tövbe demem ben,</strong></em></div><div align="left"><em><strong>Görürsün sevince yeniden.<br />Anlamazdın anlamazdın,</strong></em></div><div align="left"><em><strong>Kadere de inanmazdın.</strong></em></div><div align="left"><em><strong>Hani sen acı veren kalpsizlerden olamazdın?</strong></em></div><div align="left"><em><strong>Dilerim ki mutlu ol sevgilim,</strong></em></div><div align="left"><em><strong>Ben olmasam bile hayat gülsün sana.</strong></em></div><div align="left"><em><strong>Günahım boynunda, ağlayan bir çift göz bıraktın arkanda.<br /></strong></em></div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8607654.post-16999609522034819812009-04-10T02:40:00.003+03:002009-04-10T03:19:56.760+03:00Garip Hikaye...<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxrkJJK88zyDvFPB9jJmfJic4kDn1iCxs7Ko9gyp0lJY0o6NLaERSrWg7haPC_HD6tE5l5c2LYff01y0oNj82DhXpo1U_PG0XO_FejktFgJulXolgATPFp_w-vlhfQ9MpZCYt6/s1600-h/agla.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5322842794846293970" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 400px; CURSOR: hand; HEIGHT: 352px; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxrkJJK88zyDvFPB9jJmfJic4kDn1iCxs7Ko9gyp0lJY0o6NLaERSrWg7haPC_HD6tE5l5c2LYff01y0oNj82DhXpo1U_PG0XO_FejktFgJulXolgATPFp_w-vlhfQ9MpZCYt6/s400/agla.JPG" border="0" /></a>Gözyaşı çok değerlidir. Gözden akan her damla, geçmiş, yaşananlar, kahkahalar, erotizm, hatıralar ve gizli saklı birçok şeydir... Bu akşam geçmişe yolculuk yanaklardan süzülen damlalardı bu adam için... Sevgiler, sevgililer, dostluklar, yaşananlar, yitip gidenler... Aşklar, güzellikler, nefretler ve kızgınlıklar... yani bir sürü gözyaşı...<br /><br />Günümüzde herkes herkesin takibinde... ne yapmış ne etmiş görünür vaziyette... Mesela nisanın dördünde, şubatın yirmiikisinde kim ne yapmış tabak gibi ortada... eğlenilmiş, yenilmiş, içilmiş... belgelenmiş... Herkes kendi hayatını yaşıyor ve halinden memnun... belki hakikaten de böyle olması lazım...<br /><br />Tüm dünyada kaç kişi var? kaç tane hikaye var? Dünya var olalı beri kaç tane aşk var? işte tüm bunları düşünüp gözlerinden süzülen yaşları sildi adam...<br /><br />Geçmişi tam anlamıyla geçmişte bırakıp, düz bir çizgide yürümeye çalışarak... dört nisanları, yirmiiki şubatları ve diğer tarihleri kafasından silip... ışığa doğru, hafif sendeleyerek ama kararlı yürüdü...<br /><br />Işığın sonu ayçiçek tarlaları idi... etrafına baktı... güneş tepede ve çok sıcaktı... karşıda bir baraka gördü... biraz uzaktı ama oraya yürümesi, sığınması gerekiyordu. İçeri ulaştığında mumların aydınlattığı değişik bir mekanda buldu kendini... Artık ağlamıyor, aksine gülümsüyordu... ne tarihler, ne kişiler, ne mekanlar... hiçbiri yoktu... sadece mumlar ve tütsüler...<br /><br />Nerdeydi?<br /><br />Kimdi?<br /><br />Bu hikaye neydi?<br /><br />O kimdi?<br /><br />hepsini unutmuştu... ve en önemlisi gözyaşları kurumuştu...Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8607654.post-44929284791925405982009-02-24T13:12:00.002+02:002009-02-24T13:19:55.286+02:00Into the Wild<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh-OPwICJUtMoZTkL438FL2mqF1-kySmbrJTTwYd-O6SiraTDNCG9I_YLYu8SCHEF5F4Ue9D0ih5tR1CMKKFIKDhC1u7pki5wlC7DxhlCWsOHfNTkqvmY76MFrFxJY0fqqRxm5J/s1600-h/intowild.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5306320353606244706" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 184px; CURSOR: hand; HEIGHT: 263px; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh-OPwICJUtMoZTkL438FL2mqF1-kySmbrJTTwYd-O6SiraTDNCG9I_YLYu8SCHEF5F4Ue9D0ih5tR1CMKKFIKDhC1u7pki5wlC7DxhlCWsOHfNTkqvmY76MFrFxJY0fqqRxm5J/s400/intowild.jpg" border="0" /></a>Üniversiteyi bitirir bitirmez evi terk eden, parayla ilgili hiçbir ilişkisi kalmayan, kendini tamamen doğaya adayan Chris McCandless’in (Emile Hirsch) serüvenini anlatıyor hikâye. Gerçek ismini kullanmayan kahramanımız kendine Alex Supertramp adını uygun buluyor. Kapitalizmin yap dediklerinden kendini sıyırarak materyalist düşüncelerden uzaklaşan ve doğanın çağrısına uyup zorlu bir yolculuğa çıkan Alex Supertramp, kuş uçmaz kervan geçmez Alaska doğasına doğru yaptığı yolculuk, onu hem bir birey olarak hem de doğanın bir parçası olarak yeni bir arayışa yöneltiyor. Geçmişindeki safralardan tümüyle arınan Alex, bu yolculuk sırasında karşısına çıkan insanlardan da bir şeyler öğrenerek ufkunu genişletiyor. Yaşanmış bir hikayenin başarı ile senaryolaştırılmış halini izlemek isterseniz, Digiturk GoldMax kanallarında Mart ayının ortalarına kadar gösterimde olacak. Yönetmen Sean Penn.<br />Bu film beni ziyadesi ile etkiledi... Görmenizi şiddetle tavsiye ederim...<br /><div></div>Unknownnoreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8607654.post-80374235528582910852009-02-18T03:11:00.003+02:002009-02-18T03:33:25.637+02:00Eski Dost...<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrjNLlWyVEtFnpMzNHxXRALeY4aekQPRv3n94cCkqMcqPMR8bpJEeNoNmEdIAl1CtKocyOlzQUJbbC70R10J0Zbshr5LdAhGqaR0rbpgV9FkAw6agLdOsgmtA965fCaj-K82Ks/s1600-h/Foto%C4%9Fraf-0059.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5303939014368182178" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 400px; CURSOR: hand; HEIGHT: 300px; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrjNLlWyVEtFnpMzNHxXRALeY4aekQPRv3n94cCkqMcqPMR8bpJEeNoNmEdIAl1CtKocyOlzQUJbbC70R10J0Zbshr5LdAhGqaR0rbpgV9FkAw6agLdOsgmtA965fCaj-K82Ks/s400/Foto%C4%9Fraf-0059.jpg" border="0" /></a> Yıl 1974 Almanya'da doğmuş. Oralardan taa Türkiye'ye gelmiş. Yıl 2004. Bir arkadaşım beni arayıp, vosvos sevgimi bilip, Üsküdar'da bir vosvos bulduğunu ve fikir vermem açısından, benim fikirlerime ihtiyaç duyduğunu söylemişti. Kalktım gittim. Dipdiri fakat çok genç işi ama çok orijinal olmayan TİKİ ile tanışmam böyle başladı...<br />Yaklaşık bir sene sonra bu arkadaşım beni yine arayıp, daha farklı bir araç almak için TİKİ'yi satmak istediği söylediğinde tekrar gittim Onu görmeye... Hiç aklımda değilken "aldım" dedim. Sonraki hikaye çok daha komik...<br />Eşim kullanır diye düşünürken, kayınpederim yıllarca başta hiç sevmediği TİKİ'yi kullandı. Sonrasında TİKİ'nin yıllarca evet yıllarca bir kaldırım kenarında tekrar yollara döneceği zamanı beklediği günler geldi... Biz İstanbul'u terketmiştik. Kayımpederim Amerika'ya gitmişti ve TİKİ yıllarca bir kaldırım kenarında yol alma özlemi içerisinde öylece bekledi.<br />Kayınpederim üzerine gül kokladı ses etmedi. Ben ona göz ucuyla bakıp koltuğuna oturmakta terddüt ettiğimde bile içerlemedi, ses etmedi. Sanırım bir gün yollara koyulacağımızı bilirmişcesine, sessiz, sakin ve mağrur ve gururlu bir şekilde bekledi, bekledi, bekledi...<br /><br />Bir talip çıktı kendisine, içim hiç istemeyerek gittim gösterdim... Ama bütün defolarını göstererek... İçimden bir ses ayrılmamalısınız diyordu... Netekim öyle de oldu... Ertesi gün ufacık bir bakımdan sonra Cennetime doğru yola koyulduk Tiki ile... Ve inanın ki sanki acenteden yeni çıkmışcasına, sanki 35 yaşında değilmişcesine o kadar istekli ve heyecanla bana eşlik etti ki, elimdeki tüm ondan daha genç araçları satma kararı aldırdı bana... Vosvos böyle birşey işte...<br />Vosvos bir ayrıcalık... vosvos bir yaşam tarzı belki de... İyi ki varsın TİKİ... iyi ki varsın... Hayatımda bir çok kapı açmış vosvos sevgisinin hakikaten de boş bir hayal olmadığının, sadakatin, vefanın hala varolduğunun ispatısın...<br />Yıllarca beraber olmak dileğiyle...<br /><br />Vosçakalın...Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8607654.post-10019497364912496192009-02-12T23:05:00.004+02:002009-02-12T23:19:33.293+02:00Nihat Akkaraca<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh15V_a0cII_-Dzn_7PfIAwQUhTXr0IiDFpEVYrg8Yc7cKoB4aLLk_mqH9GqmgSPC8zhVpiaAGp4N5pDcQnrqcxV0blWbDFre6_9j02B0w38x5CaLA7fNxAuPFFvlJkMnG5o1G7/s1600-h/akkaraca.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5302020225765143794" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 269px; CURSOR: hand; HEIGHT: 180px; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh15V_a0cII_-Dzn_7PfIAwQUhTXr0IiDFpEVYrg8Yc7cKoB4aLLk_mqH9GqmgSPC8zhVpiaAGp4N5pDcQnrqcxV0blWbDFre6_9j02B0w38x5CaLA7fNxAuPFFvlJkMnG5o1G7/s400/akkaraca.JPG" border="0" /></a><br /><div>Eski Datça'da bir Nihat Akkaraca doğmuş. Bu kişi kişisel çabaları ile meslek edinip, yabancı dil öğrenmiş. Yıllarca başarıyla çalışmış. Sonra memleketi Datça'ya geri dönmüş. Diğer yaşıtları gibi kahvede pişpirik oynamak yerine, üretmiş, türetmiş, dinlemiş, anlatmış... Bilgisayar öğrenmiş, internete merak salmış. Web sayfası yapmış. Yetmemiş bir kitap yazmış. O kitap birinci baskıyı tüketmiş ikinciye basılmış...</div><div>Herşeyden önce insanmış. Kiminin babası, kiminin abisi, kiminin amcasıymış. Ama hakikaten güzel insanmış. Çalışkanmış, üretkenmiş.</div><div>Datça'lılar aristokrattır. Çalışmayı sevmez çalıştırır sözünün aksine, son ana kadar çalışmıştır, didinmiştir. İyi de etmiştir...</div><div> </div><div>Bu anlattığım kişi aramızdan ayrıldı. İhmal ettiği belki de yapacaklarını biran evvel yapabilmek, vakit kaybebetmemek adına ihmal ettiği bir rahatsızlık sebebiyle aramızdan ayrıldı. Boğazım düğümlendi. İçim patlayacak gibi oldu. Yarın toprağa vereceğiz. Ama inanın ki gelecek kuşaklara anlatılması gereken bir kişiydi. Onu tanıyabilmiş olmanın mutluluğu, kaybetmiş olmanın hüznüne karışırken... Onun sayfasına ilk başından sonuna kadar okuyarak, ulaşabiliyorsanız kitabını alarak. Ne anlatmak istediğimi anlayacaksınız. Mutlaka bakın. Hak verecekseniz.</div><div> </div><div>Seni hakikaten ve tüm samimiyetimle çok özleyeceğim Nihat Amca...</div><div> </div><div><a href="http://www.nihatakkaraca.blogspot.com/"><span style="font-size:180%;">www.nihatakkaraca.blogspot.com</span></a></div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8607654.post-2911585195408351652009-01-16T01:07:00.004+02:002009-01-16T01:37:16.645+02:00Aşıklar Masası<div align="justify"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqNpLrqfcGSHeBaOss1lC6pYK-FysI8JNpGUfSNP4BXAK2pp_0iwEpqguO415Yo_4_1lOnZqESSD-9_wxSNL8xgTTcifDhQu9K4s-vJYZ79d6yV8g86pM5pWkJvqJDOoEiEVw8/s1600-h/asiklar_masasi_big.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5291667561566659778" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 400px; CURSOR: hand; HEIGHT: 331px; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqNpLrqfcGSHeBaOss1lC6pYK-FysI8JNpGUfSNP4BXAK2pp_0iwEpqguO415Yo_4_1lOnZqESSD-9_wxSNL8xgTTcifDhQu9K4s-vJYZ79d6yV8g86pM5pWkJvqJDOoEiEVw8/s400/asiklar_masasi_big.jpg" border="0" /></a><em><span style="font-size:78%;"> eser : aşıklar masası kaynak : tablocu.com</span> </em></div><div align="justify"><em><br /></em><div align="left"></div><div align="left"></div><div align="justify"> </div><div align="justify"> </div><div align="justify"> </div><div align="justify">Köşeyi döner dönmez karşısına çıktı. Görmezlikten gelemeyecek kadar gözgöze gelmişlerdi. Yağmur bastırmıştı. Gök gürlüyordu. Kafasını sola çevirdiğinde bir cafe gördü. Hemen ve çeviklikle kolundan tutup içeri soktu. Bar doluydu. Şömineye yakın iki kişilik bir masa vardı. Oraya yöneldiler. Kızın ağzını bıçak açmıyordu. Ama adamın söyleyecek sözü çoktu. Masaya adeta çöktüler. Kız sürekli gözlerini kaçırıyordu adamdan. Saçlarından akan yağmur damlalarına aldırmaksızın söze girdi adam.</div>- Neden? neden?<br />Kız hiç oralı gözükmüyordu. dışarı kaçırdığı gözleri ile sistemli olarak bacaklarını titretiyordu. Adam kıza uzun uzun baktıktan sonra tekrar daha kararlı bir tonla sordu.<br />- Neden?<br />Kızın gözleri dolmuş, söyleyeceklerini kurguluyorken, adam sıkıca ellerini kavradı. şevkatli gözlerle ona bakıyordu. Kız bakışlarını adamın ellerine yöneltti. Adamın ellerini çok severdi. Biraz eskiye gitti. o ellerin vücudunda dolaştığı zamanlara... İçi ürperdi. gözlerindeki yaşlar, gözlerine sığmaz olmuştu. Koyverdi. hıçkıra hıçkıra... Adam gözyaşlarına dayanamazdı. Ama bu gözyaşları onu yumuşatmak için değildi. Kız kendince bir takım sebepler sundu ayrılığa... Adam hiçbir anlam veremedi. Anlamadı, anlamayadı... baka kaldı. O sırada garson geldi masaya sipariş almak için. Fakat gözyaşları içindeki çifti görüp, hemen diğer masaya yöneldi... Adam duydukları karşısında tatmin olmamış, başka nedenler arıyordu ayrılığa... Fakat kızın öyle çetrefilli bir sebebi yoktu... kendince sebep buydu ve kendince haklıydı. Bir müddet sessizlik oldu masada... Adam dışarı akıttığı gözyaşlarını kontrol altına alıp, içine akıtmaya başladı... İçi acıyordu. Ayağa kalktı. Kız bir hamle yaptı "Gitme" dercesine... hatta öyle baktı. Ama adam tüm bunların çok geç hamleler olduğunu düşündü kendince...<br />Arkasını döndü ve sağanak yağmurun altında yürümeye başladı... Yağmur o kadar çok yağıyordu ki, bir an bu yağmurun tüm acılarını vücudundan ayırmasını diledi adam... Ama dileği tutmadı...<br />Aradan seneler geçti. Aynı kafenin önünde, kıvır kıvır saçlı bir kız gördü adam. Çok heyecanlandı. Kıvrak bir hamleyle yıllar önce ayrıldığı kız olup olmadığına baktı... Değildi... Sonra bir an düşündü. Zaten o kızın yüzü artık hayallerinde canlanmıyordu ki... Canlı kalan sadece tertemiz sevgisiydi... Gözünü kapattığında onu göremez olmuştu... Şimdi kendi kendine sorma sırasıydı...<br />-Neden?<br />Hiçbir zaman bilemedi...<br /><br />Kalın sağlıcakla,<br /><br />Vosmanius </div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8607654.post-76087982594257442052009-01-16T00:42:00.003+02:002009-01-16T01:05:12.001+02:00Değirmen<div align="center"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgM0PUxGXpL1LL0m16GF36gsFwkl2TWCwWWUjzHBZP0T6qPvb9Ih0TRzY7p4QMLIXWUIku3-2aiA_2RJusFn5cEGL_UG5qam8xatWjkPzwc6kOqWGvMKRv0EBaUFMMbDtywvijn/s1600-h/deneme1+077.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5291658580298145362" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 300px; CURSOR: hand; HEIGHT: 400px; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgM0PUxGXpL1LL0m16GF36gsFwkl2TWCwWWUjzHBZP0T6qPvb9Ih0TRzY7p4QMLIXWUIku3-2aiA_2RJusFn5cEGL_UG5qam8xatWjkPzwc6kOqWGvMKRv0EBaUFMMbDtywvijn/s400/deneme1+077.jpg" border="0" /></a>Yalnız ama mağrur,<br />Yalnız ama dimdik ayakta,<br />Rüzgarla ilişkide ama umursamaz bir tavırda,<br />Taştan kabuğu ama içi yufka.<br /><br />Etraf kalaba ama kendi yalnız,<br />Buğday gibi eğilmez,<br />Çalı gibi sürüklenmez,<br />Taştan kabuğu ama içi yufka.<br /><br />Vefalıdır hatırlar eskiyi,<br />Ama eski onu hiç umursamaz,<br />Bu tavır karşında yapsada bir iki hamle<br />Taştan kabuğu ama içi yufka.<br /><br />Değirmen döndükçe öğütür,<br />Düşündükçe eskiyi daha hırsla daha şevkle<br />Döndükçe döner, öğüttükçe öğütür.<br />Taştan kabuğu ama içi yufka</div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8607654.post-8589699847167784892009-01-05T03:21:00.003+02:002009-01-05T03:47:24.626+02:00Diyeceğim var...<div style="text-align: center;"><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjR0F7WwzPb4Tck-90Gq2K-vWNUZvlJD5l5f1l9RK9bSbaAIKz1I4f0l8n7X5J_c-ZAHQ1y3rxQBvnfDAiOFsvC57f02FKB8A1LVh2pQn4mKSDaHJgadb5IygSyS9Pg2Lpk3xZi/s1600-h/247553.jpg"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 200px; height: 140px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjR0F7WwzPb4Tck-90Gq2K-vWNUZvlJD5l5f1l9RK9bSbaAIKz1I4f0l8n7X5J_c-ZAHQ1y3rxQBvnfDAiOFsvC57f02FKB8A1LVh2pQn4mKSDaHJgadb5IygSyS9Pg2Lpk3xZi/s400/247553.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5287619326794768866" border="0" /></a><span style="font-size:78%;">photo : haber3.com<br /><br /><br /></span></div>Az önce yazdığım yazıda geçen "evimde doğalgaz vardı" aklıma yılbaşında yitip giden 7 tane fidanı anımsattı...<br />5 liralık bir boru yüzünden hayatını kaybeden bu gençler elbet geri gelmeyecekler ama olay sonrasında abuk sabuk konuşup, tüylerimi diken diken eden o yetkili(!) şahısın Allah belasını versin. Bu konuda kimin, kimlerin ihmali varsa o 7 genç öteki tarafta yakalarına yapışsın...<br /><br />Nasıl bir savunma şeklidir ki bu?<br /><br />Veysel Karani Demir adındaki insanlıktan nasibini almamış canlı, acı içindeki 7 aileye "yarı çıplaktılar" ile "zaten kız erkek bi arada eğlenir mi? " zihniyetini dışa vurarak yeni yılın ilk skandalına imza attı. Bu örümcek kafa zihniyetinin, bu ülkede yeri olmaması lazım diye düşünüyorum.<br />Bu olay kazara bir uzakdoğu ülkesinde yaşansaydı... mesela Japonya, yetkili istifa ettikten sonra gidip evinde harakiri yapardı.<br /><br />çok fazla birşey demek istemiyorum ama kendimi de tutamıyorum <span style="font-weight: bold;">Allah belanı versin be adam!</span>Unknownnoreply@blogger.com0