Yoğun ağaçlı bir yolda başını kaldırsan güneşi göremeyebilirsin… Ama o oradadır. Tıpkı her kafanı kaldırışında, birçok şeyi göremediğin gibi… İnsanlarda eksik olan, hayvanlarda bulduğumuz ve çok sevdiğimiz şeyler aslında… Sadakat, kadirşinaslık, değer verme gibi… Evcil hayvanlar arasında en sevilen köpektir. Sonra kedi gelir. Ama bir insana küfür etmek istiyorsanız, "köpek!" dersiniz… sırnaşıklığı anlatmak içinse "kedi gibi" dersiniz…
Peki hemşerim neden seversin köpeği? Cevap klasik… "sadakatinden…" Yok yaaa? Peki sen sadık mısın? Ailene? İşine? Vatanına? Yooo!? O zaman sen köpek bile olamazsın…
Peki kediyi niye sevmezsin ? “nankör olur abi” Allah Allah??? Peki sen değil misin? Bırakın bu işleri… hayvanlara insani hisler yüklemeyin…
Geçenlerde buralarda boğa güreşi vardı… Öyle heybetliydiler öyle ihtişamlıydılar ki… Esasen o gün kameramı alıp çıktım evden bir ara filme alırım diye… Ama sonradan çok yapay, çok vahşi ve tamamen insanların egosunu tatmin etmeye yönelik bir etkinlik olduğunu düşündüğümden gitmedim… Bence güreştirip, canlarını yakmak yerine, heybetleri, güzellikleri ile hatta sadece bakışları ile puan toplayacakları bir güzellik yarışmasına dönsün bu iş…
Neyse, o kadar kamerayı taşıdım ya… aklıma Hurşit geldi… Pekala onu çekebilirim diye düşündüm. Hurşit kim mi? Bir kuş… Her sabah ve her akşamüstü çalıştığım yerin önündeki yeşilliğe gelip, solucan avlayan cinsini bilmediğim bir kuş… 20-25 gün önce tanıştık kendisiyle… Kendisi bir süperkahraman tadında, yalnız takılıyor… güzel mi güzel… keskin gözleri sayesinde, konduğu daldan etrafı kesip, solucanı görüyor… bi güzel mideye indiriyor. Hiç boş yere yeşilliğe indiği olmadı… her indiğinde bir solucan götürdü. Çok iyi bir avcı. Aynı zamanda bir fotomodel… poz vermeyi seviyor ve vahşi değil… Gerçi bugüne kadar elime konmuşluğu yok ama onu seyretmeme izin veriyor… Ben adını Hurşit koydum.
Bir de Muzaffer var. İguana benzeri bir kerkenkele… hatta bukalemun o diyenler bile var…. Başı dik… yürüyüşü komik… ama biraz ürkek…arada görüşüyoruz… ama uzaktan uzağa…
Osmancık veya Süleymancık denen bir tür kertenkele daha var ki o en garip türlerden biri… Kendisi serçe parmağı kadar bir kertenkele… ama en büyük özelliği küçük olması değil “şeffaf”olması… floresan tüpü kadar beyaz, ve şeffaf… çok şirin bir yaratık…
Seviyorum ben tüm bunları… şirin şeyler… tabi doğa her zaman bu kadar sevimli değil burada az da olsa zarar verebilecek böcek ve sürüngenler var… Engerek, çiyan, kene, kuyruklu (akrep), örümcekler de var… ama eskisi kadar yokmuş… diyenlerin yalancısıyım. Uzun zamanlar önce, “Datça’da her taşın altından kuyruklu çıkar” diye bir söz varmış… ama ne yalan söyleyeyim hiç görmedim… O kadar da taş kaldırdım… Doğayı onlarla paylaşmak güzel… Onlar varsa doğa var, bizler varız… Beraber yaşamayı kabullenirsek, esasen olayı çözmüş oluyoruz. Herkes birbirine hoşgörülü olsa, ne kavga olur ne de gürültü… Hatta biraz daha ileri gideyim. Savaşlar bile olmayabilirdi… Hoşgörü, sükunet ve saygı birbirine ve insana o kadar yakışan olgular ki… Sizce de öyle değil mi?
Kalın sağlıcakla,
Vosm@nius
20.09.2005
Çarşamba, Eylül 21, 2005
Cuma, Eylül 02, 2005
Taşlı Yollar
photo: "Old Datca" Erol Pir
Bu akşam eski Datçanın taşlı yollarında, aklıma takılan bir şarkıyı mırıldanarak yürürken, birden yerde hummalı bir hareketlilik ilişti gözüme… Bilenleriniz bilir geceleri pek iyi görmem ama bu fazlaca dikkat çekiciydi. İrice karıncalar kışa hazırlık yapıyorlardı gece yarısına yakın bir vakitte… Hiç uyumaz mı bu böcecikler? Cüsselerinin bilmem kaç katı yükü sırtlamışlar çok ilginç rotalı bir yol tutturmuşlardı… biraz seyrettim, çok hoştu…
Salı günü izin günümdü… sabah çok erken kalkmadım. Bu arada burada erkencecikten kalkıyorum… çok hoşuma gidiyor… bazen saatten önce kalktığım bile oluyor ve bu beni şaşırtıyor… Neyse izin günümde biraz geç kalktım… hiçbir plan yapmadığım için önce biraz ne yapabileceğimi düşündüm. Kahve suyumu ısıtmak üzere su ısıtıcısının düğmesine basıp, bahçeye çıktım… Aaa fesleğenlerim kendinden geçmiş… Oysa biricik karıma söz vermiştim onları kurutmayacağıma dair. Kahvemi koyup geri geldim… fesleğenlerimle konuştum… etrafta konuşacak kimse olmayınca, her nesne bir sohbet partnerine dönüyor inanın. Musluğu çok hafif açıp, fesleğenlerimi suya doyurdum…. İşte o an etrafıma baktığımda, herşeyin nasıl da mükemmel yaratıldığı düşüncesi sardı beynimi… Doğa inanılmaz bir denge ile ayakta dipdiri ve kendinden emin sarmalamış beni… fesleğenlere su verdiğimi gören diğer bitkilerin bakışlarından rahatsız oldum bir ara… Tamam dedim sıra sizede gelecek… cılız begonvilimin dibine bıraktım hortumu… hemen koşturup küçük bahçemde bulunan asma, zakkum, limon ve begonvile de sularını verip, günaydın dedim… Hemen fesleğenlerimin bulunduğu bahçeme geri döndüm… onları bir yaz yağmuru tadında sularken, taşların da ıslanmak istediği hissine kapıldım… onları da suladım… büyüyüp serpilsinler için değil. Mis gibi taş/toprak kokusu yaysınlar diye… Nedendir bilinmez bugün mükemmel bir gün… Denize de gitmem lazım… Ne yapıp ne edip gitmek lazım…
Akşamüstüne doğru yolu buralara düşen arkadaşlarım geldi aklıma… ne yapıp edip onları aramalıyım… ama onlar benden daha atik davranıp, Palamut büküne gitmekten bahsettiler… Kadro sağlam hepsi vosvosçu, hepsi rakıcı… olur dedim memnuniyetle… gittim… gecenin sonunda donla olmama aldırmadan denize bile girdim. Çok keyifliydi… Megaköy’de yasakmış donla girmek denize… bizim parolamız hazırdı. “Vosvosçu uyuma! Donuna sahip çık!!!” gecenin o körü ister aldığın alkoldendir deyin ister demeyin su nasıl sıcak ve davetkardı anlatamam… keşke her akşam yüzebilsem…
Bir gün sonra “başka hayatlar” tanıdım. Çok memnunum… burada o kadar çok “başka hayatlar” var ki… Sağlığım yerinde, kafam rahat bir de hasret olmasa… O gece “dostum” adlı türkü çalmaya başladığında bir çocuk gibi heyecanlanıp, dostumu aradım… etrafımda eşimi ve kızımı aradım bütün gece… her şey iyi hoş da bir de hasretlik olmasa…keşke tüm sevdiklerimle burada yepyeni bir hayatın temellerini atabilsek… sizler doğru yolu bulup, megaköy’ü terkedip, buralara gelseniz keşke… Burada çok ilginç bir hayat var…
Kalın sağlıcakla,
Vosmanius
01.09.05
“Bugün dünya barış günüydü… tüm dünyaya barış dolu günler…”
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)