Pazartesi, Kasım 01, 2004

Seyahat Notları


airbus
Melissa ne zaman bir uçak görse, elini göğe uzatır “Uçak! Uçak” diye sevinçle bağırır… Bir gün beni ziyaret ettiğinde, İşyerimin çok yakınında olan uçakların neredeyse başımızın üstünden kalktığını görünce, sevinç çığlıkları atmıştı…
Geçtiğimiz hafta, İzmir’de yaşayan dostlarımızı ziyaret etmek, hasret giderebilmek için yolculuk kararı aldık. Tabi 2-3 alternatif var. Birinci alternatif, otomobille gitmek… İkincisi Otobüs, Üçüncüsü ise uçak…
Otomobil alternatifi, hem yorucu hem riskli tabi keseye zararı da var. Ama inanın yorgunluğu bir haftada ancak atabiliyorsunuz. Dolayısı ile bu seçeneğin üzerini çizdik.
Otobüs olayında ise, benim inanılmaz bir inadımdır. Fakat yürekten söyleyebileceğim Türkiye Cumhuriyeti’nde iki tane güvenilir firma olduğudur. Biri Varan diğeri Ulusoy.
Uçak olayında ise artık THY’ye bir sürü alternatif var. Biz bu alternatiflerden Atlas Jet ’i denedik. Atlas Jet ve diğer özel şirketler inanılmaz promosyonlar yapıyorlar… Dolayısı ile otobüse gerçek bir alternatif. Hem vakit tasarrufu hem de çok fazla yorulmadan seyahat etme imkânı bulabiliyorsunuz.
Gidişte Atlas Jet ile dönüşte THY ile dönerek de harika bir karşılaştırma imkanı yapma şansı elde ettik. Öncelikle Atlas Jet ile ilgili söylenecek çok büyük bir olumsuzluk yok. Sabahın köründeydi uçuşumuz. Atatürk Havalimanı’na girişte inanılmaz derecede insanı strese sokan bir arama taramadan geçmek durumundasınız… Üstelik bu arama tarama hem ilk girişte, hem de uçağa girmeden oluyor. Atlas Jet dakik olarak kalkışını gerçekleştirdi. Uçuş ekibi oldukça güler yüzlüydü. Fakat, uçağın temizliği konusunda bir iki laf etmem gerekiyor. Kızımla ilk defa bir uçağa bindiğimizden, onu oyalayabilmek için koltuk cebinde yer alan basılı belgeye elimi uzattığımda, ellerim yapış yapış oldu… Masayı indirdiğimde, masanın üzerinin de yapış yapış olduğunu ve buraya dökülen meyve suyunun cebe kadar ulaştığına tanık oldum. Hostesi çağırıp, “burası yapış yapış,” dedim. Gayet safça “evet herhalde meyve suyu dökülmüş” demez mi hostes??? Yüzüne garip garip baktım. Yanımdan uzaklaştı, “hah! Temizleyecekler” dedim içimden… Birazdan yanıma 2 adet kolonyalı mendille döndü. Zvart ’la birbirimize baktık… ve bir ağızdan “Ne kadar ekmek, o kadar köfte” dedik. Hakikaten de o paraya uçulabiliyorsa, bir takım şeylerden feragat etmek gerekiyor galiba… Giderken Melissa kesinlikle en ufak bir sıkıntı göstermedi. Sanki her gün uçağa biniyormuş gibi o kadar rahattı ki… Şaşırdım doğrusu… Hatta eğlendi bile diyebilirim. Gelelim dönüşte THY’ ye…Adnan Menderes Hava Limanı inanılmaz hayal kırıklığı yarattı bende. Hakikaten, hiç güzelim İzmir’e yakışmayan ufacık bir hava limanı. Tabi bu havalimanında da arama tarama çalışmaları var. Fakat bizim en büyük şansızlığımız önümüzdeki Çinli ailenin, yirmi beş tane bavulu olmasıydı. X-ray cihazı yeterli gelmedi. Zar zor geçtik ilk kontrolden, fakat anons üzerine anons yapılıyor hadi uçağa gelin diye… Neyse Check-in yapıldı. Bagajlar verildi. Bir ufak problemimiz var. Üçlü yer kalmamış. Dolayısı ile iki tane karşılıklı koridor ve bir arka sıra yerimiz var. Ama kararlıyım Kabin görevlileri ile hallederim. İkinci x-ray ’den geçilecek ama meşhur Çinli aile yine önümüzde… Yirmi beş bavulun bir kısmı uçakta yanlarında gidecek. Görevliye panikle “kaçırmayız değil mi uçağı?” diye sordum. Aldığım cevap muhteşemdi. “Meraklanmayın tek uçuş zaten kaçmaz… Eli mahkum bekleyecek!” Hayda! Dolmuş mu bu? THY’nin uçakları nispeten temiz. Uçağa girer girmez durumu kabin görevlisine ilettim. Hakikaten de hemencecik halletti. Hatta yeni bir şey öğrendik. Meğer D E F sıralarında dört oksijen maskesi olurken, uçağın sol tarafında bulunan A B C sıralarında 3 oksijen maskesi olurmuş. Bunu da hallettik. Yemek servisi ilginçti. Yanlışlıkla iftarlık yüklemişler. Olsun varsın… rahat rahat uçuyoruz. Biricik kızım memnun hayatından. Rötarsız kalktık, rötarsız İstanbul’a vardık. Sonuçta havayolları ile seyahat gayet mantıklı. Gerek Türk Havayolları, gerekse Atlas Jet’te gayet güzel gittik geldik. Şimdi yazıyı son bir kez daha gözden geçireyim diye okuyunca, ne yazık ki üç bir tarafı denizlerle çevrili bir ülke’de yaşıyor olsak da alternatiflerin sadece kara ve hava yolu olarak anılması üzücü geldi. Trenyolu ve Denizyolu yok gibi birşey... Eskiden, İzmir’e Ankara Feribotu ile gitmeye bayılırdım oysa ki… Bir yolculuk esnasında onu da ailemle deneyip, sizlerle paylaşmak isterdim. Ama bu feribotlar artık Çeşme-Brindisi arasında hizmet veriyor…

Hiç yorum yok: