Perşembe, Ağustos 25, 2005

Doğanın Sürprizleri

Merhaba,

Hani insanın doğru bildiği yanlışlar vardır ya... işte bu hakikaten gerçek... yıllar yılı garip birşeyi savınmuşluğumun utancını yaşıyorum bugün :-)

Bugün yine her zaman olduğu gibi erkencecikten başladım güne... Eski Datça'nın yolları taş, Konağın yolları taş ve sürekli yürünüyor... dolayısı ile yollara vurduğum ayak ağrım, bugün dayanılmaz bir hal aldı... hatta tırnak batığından şüphelenmeye başladığım bir esnada artık bakmam lazım neymiş bu böyle dedim... ayakkabı çorap fora ayağımın altına bakmaya başladım... ayak parmağımın eklem yerinde yoğunlaşan ağrıya bakarken orada birşey olduğunu farkettim. sanki deri su toplamış da kararmış gibi... Aman tanrım! bu bir kene!!! söktüm yerinden çarçabuk böcek canlı... Ama ama ben bu tip asalaklar insana gelmez diye bilirdim?

Hala canlı üstelik... icabına baktım ve bir daha bahççe sularken elektrik atma sevdasına yalın ayak olmayı kendi kendime yasakladım...

Bu arada Hürriyet'te şöyle bir yazıya rastladım... Paylaşmak isterim...

"Kene ısırığından korunmak mümkün
Keneler daha çok hayvanlarda görülür ama örneğin ülkemizde de yaşayan Ixodes ricinus gibi türleri insanlar için de tehlikelidir. Kene ısırığı bazı durumlarda ölümcül hastalıklara neden olmakta. Geçtiğimiz haftalarda özellikle de Kastamonu, Tokat, Sivas ve Giresun’da yüz kişi kene ısırması yüzünden hastanelere kaldırıldı, kimi hastalar yaşamını yitirdi. Kenelerden nasıl korunabiliriz? Dünya genelinde yaklaşık olarak 850 farklı kene türü bulunmakta. Kene türlerinin birçoğu sadece hayvanları ısırırlar ve insanlar için tehlikeli değildir. Ülkemizdeki en önemli iki kene türü İxodidae ve Argasidae ailesindedir. Rengarenk tropik kenelere karşın mesela Avrupa’da yaygın olan İxodes ricinus neredeyse görünmezdir. Bu özelliği kurbanına kolayca yaklaşabilmesi için gereklidir. Kene için üç öğün yemek ömür boyu yeterlidir. İlk başta sadece yarım milimetre olan kene larvası önce küçük bir memeliye yapışır. Burada kan emerek kabuklanıyor ve kurtçuk olarak gelişiyor. Kene bundan sonra daha büyük bir kurban arar ve onun kanıyla nihayet yetişkin bir kene olarak büyür. Dişi kene en büyük ve en son yemeğini 2000 ila 3000 kadar yumurta üretebilmek için yer. Dişi kene yumurtladıktan sonra, erkek kene ise çiftleşmeden sonra ölür. Erkek keneler kurbanlarına sırf bir dişiye rastlamak için yapışırlar. Eş arayışı sırasında kurbanından kan emip emmedikleri bilinmiyor. Bir kenenin ömrü üç ila beş yıl kadar sürer. Kurbanlarının üzerine Kenelerin genelde kendilerini ağaçtan aşağı atarak kurbanlarının üzerlerine düştüğü söylenir. Oysa onlar o kadar zahmete girmiyorlar bile. Yüksek otlarda veya çalılıklardan dolaşan keneler bunların yanından geçen hayvanların üzerine atlayıveriyorlar. Yetişkin keneler 1,5m’den yükseğe tırmanamazlar. Bu minik kan emicileri hastalık da yaydıkları için kene ısırığı çok tehlikeli olabiliyor. Çünkü keneler mümkün olduğu kadar çok besin alabilmek için emdikleri kanı yoğunlaştırıyorlar. Fazla sıvı tükürükle karıştırılarak yeniden kurbanın yarasına ‘pompalanır’. İşte bu şekilde kurbanın bedenine bakteriler ve diğer hastalık etkenleri de ulaşır. Kene hemen uzaklaştırıldığı taktirde enfeksiyon önlenebilmekte. Son olarak Karadeniz ve Doğu Anadolu’da kene ısırığıyla ortaya çıkan Kırım-Kongo Hemorajik Ateş (KKHA) cilt içi ve diğer bölgelerde kanamalı olarak seyreden bir enfeksiyondur. KKHA virüsü insanlara genellikle Hyalomma cinsi kenelerle bulaşır. Virüs sığır, koyun, keçi, yabani tavşan ve tilki gibi hayvanlarda saptanmıştır bugüne dek. KKHA virüsü insana kene ısırması ya da bu virüsü taşıyan hayvanların kanı ve dokularıyla temas ettiklerinde bulaşır. Hastalık ülkemizde Nisan ayından Ağustos sonlarına kadar görülür.
Hastalık kimlere bulaşır?
Çiftlik çalışanları, çobanlar, kasaplar, mezbahada çalışanlar, et ve et ürünleri işçileri ve hayvanlarla temas halinde olan diğer meslek sahipleri de risk grubuna dahildir. Fakat salgının bulunduğu yerlerde gezenler veya kamp yapanlar da hastalığı kapabilirler. Hastalığın kuluçka süresi virüsün alınma şekline göre değişmekte. Kene ısırmasından sonra 2-12 gün arasında değişir ama genellikle 1-3 gün kadardır. Virüslü kan, doku veya diğer atıklara dokunulduğunda bu kuluçka süresi 5-6 gündür ve 13 güne kadar uzayabilir. KKHA insanlarda ateş, üşüme/titreme, kas ağrıları, bulantı/kusma, ishal, yüzde kızarıklık, karaciğerde büyüme ve kanama ile kendini belli eder. Hastalarda ilk iyileşme belirtileri onuncu günden itibaren görülse de bu süre bir aya kadar sürebilir. Ölümler genelde hastalığın 6.-14.günlerinde meydana gelmekte. Nasıl korunmalı?Daha önce de sözünü ettiğimiz gibi KKHA hastalığının bulaşmasında keneler önemli bir yer tutar. Hastalıktan korunmanın en iyi yolu tabii ki kenelerin bulunduğu alanlardan kaçmaktır. Ama ne var ki bazı insanlar bu bölgelerde yaşarlar ve kimileri de geçici olarak bu bölgelerde bulunabilirler. Keneli bölgelere gidildiğinde bedeni kenelerden temizlemek gerekir. Bunun için vücut belli aralıklarla taranır veya eter, kloroform, alkol veya gaz sürülerek kenelerin kendiliğinden uzaklaşmaları sağlanabilir. Piknik alanlarına gidildiğinde kenelerin bol olabileceği çalı, çırpı ve gür ot bulunan alanlardan uzak durmak ve asla kısa giysiler ve yalınayak dolaşılmamak gerekir. Tabii insan ve hayvanları kene saldırılarından korumak için böcek kovucuları da kullanılabilir."

Hemen belirteyim benim kene daha kan emme faslına geçemeden bu dünyadan göçtü gitti ama kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi doğrusu... :-)

Kalın sağlıcakla

Vosmanius

Pazar, Ağustos 14, 2005

HADDİM OLMAYARAK İKİLİ İLİŞKİLER


"minik kush ve Chift dish"

Erkekler ve kadınlar üzerine bir sürü yazı, çizi, hikaye, destan, fıkra vardır. Erkek milleti oldukça egoist ve vurdumduymaz kadın milleti ise hep özverili ve sabırlıdır. Kadınlar bence takdire şayan yapıtlardır. Bunu ne yağ çekmek için ne de birilerinden özür dilemek için yazıyorum… gerek yaradılışları gereği, gerekse hal ve hareketleri ile kadınlar, mükemmel yaradılışlı varlıklardır.

Ben yalnızlığı severim… ama yalnız kaldığımda kolum kanadım kırık isteksiz ve mutsuz olurum. Yıllarca kahrımı çekmiş ve çekeceğine inandığım biricik hayat arkadaşım ve böceğim yoksa yanımda olmazlarsa çok fazla huzur ve sükunetten bahsedemem doğrusu… Bencilim ama eşimi çok severim. Bunu sık sık söylemeye çalışsam da hareketlerimle, küçük sürprizlerle gösterememenin sıkıntısını çekerim. İlk etapta farkına varmam ama tek başıma kaldığımda yaptığım haksızlıklar geliverir aklıma… Her zaman, yitip gitmeden bilinmesi gerekir kıymetlerin savını savunsamda, salık versemde uygulamada bazen -pardon çoğunlukla belki de- aksadığım yerleri tespit eder kızarım kendime… Uzaklaşan gemiye, gözyaşları ve hıçkırığa boğulmuş el sallamaların sadece gözleri kızarttığını, ama kırık kalpleri tamire yetmediğini bu yaşıma rağmen öğrenemedim… Geminin güvertesine kadar gidilip, etrafta taraftakilere rağmen dolu dolu öpüşüp, sarıp sarmalayamamanın “seni çok seviyorum, sensiz ben hiçim” diye haykıramayıp, limanda gözyaşlarıyla kendi kendine söz vermenin acizliğini ve daha kötüsü “sms” mesaj atmak cürretini gösterebilmeyi yine de ufak çaplı bir pansuman olarak görüyor olmam sizce garip mi?

Ben aşkımı, sevgimi kalbime, koluma kazıdım ama bunu hareketlerimle gösterebilmeyi başaramadım. Bu huyuma hakikaten çok kızıyorum. Her daim kişi karşısındakine onu sevdiğini, önemsediğini “hissetirmeli” bu hakikaten lafla olmuyor.

Gemi limandan çıkıp giderken, elin havada gözde yaş öylece kala kalıyorsun… Peki ya sonrası? Hiç sormayın… Böceğin, oyuncakları hiçbir yerde evde… Karın, geliş saatine yakın bahçedeki duvarda değil. Buzdolabı daha da bir buz gibi doğrusu… Evdeki üç odayı tek odaya taşıma çalışmaları şipşak tamamlanıyor… Bu evin ahırdan farkı kalır mı? Peki, O yaptı, elleri deymiştir deyip barbunyaları tek tek öpmek hissi? kocaman yatak çok dar bana artık. Bir köşesine ilişir uyurum… Sabah ezanında korkup ağlayan kızımın yanına gitmeme gerek yok ki? O artık rahat yatağında yatıyor… Sabahları “Nerde benim çoraplarım?” diye soracak biriciğim, çok sevdiği şehirde artık…

Evet yalnızlık iyi güzel de en az 3 kişi… Sizleri seviyorum. Böceğimin dediği gibi “biz bir aileyiz” ve iyi ki de öyleyiz… Kopup uzaklaştığım ve buna ziyadesi memnun olduğum şehre ilk fırsatta öncelikle sizler ve dostlar için gelebilmek için tüm fırsatları değerlendireceğimi bilmenizi istiyorum.

Haddim olmayarak bir kıssadan hisse, sevginizi söylemeyin, GÖSTERİN…


Tanju Okan’ın o gür sesi ile söylediği şarkı dilimde…biricik eşime hediye ediyorum…



Eşyalar toplanmış, seninle birlikte,
Anılar saçılmış odaya her yere,
Sevdiğim o koku yok artık bu evde
Sen
Kıyıde köşede, gülüşün kaybolmuş,
Ne olur terk etme, yalnızlık çok acı
Bu renksiz dünyayı sevmiştik birlikte,
Sen… Kadınım….
Hatırla o günü, karşı ki sokakta
Seni öptüğümü ilk defa hayatta
Kollarımda benim ilkbahar sabahı sen
Sönmüş bak ışıklar,
Ev nasıl karanlık
O kırık aydınlık yuvamız soğumuş
Geceler bitmiyor ağlıyorum
Artık sen
Kadınım
Eşyalar tolanmış, seninle birlikte,
Anılar saçılmış odaya her yere,
Sevdiğim o koku yok artık bu evde
Sen
Masamız köşede öylece duruyor.
Bardaklar boşalmış her biri bir yerde
Sanki hepsi hasret nefesine
Sen Kadınım
Bana bıraktığın
Bütün bu hayat
Yaşanan aşkların değeri yok artık
Ben sensiz olamam
Artık anlıyorum sen
Şimdi çok yalnızım
Ne olur kal benimle
O kapıyı kapat
Elini ver bana
Dışarıda yalnız üşüyorsun sen…
Kadınım



Offf offff… damar oldu bu…

Kalın sağlıcakla,

Vosm@nius