Çarşamba, Nisan 30, 2008

Var mısın? Yok musun ?

Photo : milliyet.com

Televizyonun izlenme rekorları kıran bir yarışma programı esasen. Yirmi küsur yarışmacının içinden gecenin talihlisi “kutusu” ile Acun’un yanına gelip, ilk turda 5, sonraki turlarda daha az “kutu” açtırıp, yüksek bir meblağ ile yarışmadan ayrılmak üzere yarışıyor. Baktığınızda eğlenceli, heyecanlı bir yarışma… Kazanabileceğiniz meblağ 1 Ytl ile 500.000 Ytl arasında değişiyor. Hamdi Bey’in teklifleri yarışmaya renk katıyor. Haftanın belli günleri insanları televizyona bağlayan değişik bir eğlence türü.

Tüm yarışmalarda olduğu gibi, işkembe-i kübra’dan atması çook kolay. Oturmuşun evinde bir elinde ay çekirdeği, ayaklarını uzatmışsın, “teklifi al!” yada “ yürü beee! Kutuna giiiit!” demek çok kolay… Ne olacak ki? Taş attın da kolun mu yoruldu? Hatta renkli bir yarışmacıysan, Sabah programı yapman işten bile değil… Sözüm elbette feci sempatik Evren’e değil. Ama bu tip programlar kahramanlar yaratıyor ister istemez. Mesela ben Kemal’den Galatasaray’a en azından bir menejer olmasını bekliyorum. İkiz abiler vardı reklam yıldızı oldular. Anaokulu sahibi bir bayan vardı. Bence çok şeker bir insandı. Şimdilerde “hörk hörk” diyerek gülen Nurçin, Annesi dünya sempatiği Mevlut, İnatçı Metin, ve daha bir sürü özelliği bünyede barındıran birbirinden renkli yarışmacı… Lafım yok hepsi iyi, hepsi güzel.

Fakat geldiğimiz yer açısından ben çok şaşırmaya başladım. Niye mi? Olayın formatı belli. Kutu açtıkça ve özellikle küçük açtıkça, Hamdi Bey’in paçaları tutuşup, tekliflerde bulunuyor ya… İşte insanların o teklifler karşısında, verdikleri tepkiler beni gün geçtikçe şaşırtmaya başladı. Bu yarışmada verilen teklifin bu tarih itibari ile rekoru 144.ooo Ytl İlk beş kutu şayet “mavi” açıldıysa güzel bir teklif geliyor 2bin YTL 4bin YTL… sonralarında 20bin, 40bin, 50bin, 100bin… ve insanlar sırf 500bin YTL panoda duruyor diye bunları ellerinin tersiyle itiyorlar…

Ne paralardan bahsediyoruz farkında mısınız? Şimdi bir arkadaşınızdan borç isteseniz, 2bin YTL’yi zor toparlarsanız. Ama insanlar Hamdi Bey’in teklifine teşekkür edip, “yokum” diyebiliyorlar… Yarışmalara değil kızgınlığım… Sadece keyfim kaçık…
Hayatın tezatı burada, kimi insanlar, bazı değerlere değer katabilmek için işletmeleri adına bir takım borçlara girmek için gözlerini karartıp, borca girmeye hazırlanırken, borç istenen kurum binbir dereden su getirebilir. Çaresizlik içersindeki bu işletmeler ayakta kalmak adına kan kusup, kızılcık şerbeti içtik diyebilirler. Her ne kadar meslekdaş da olsalar, bu işletmelerin karşısına bir Hamdi Bey çıkmaz ki?

Öte yandan, TMSF tarafından el konulmuş bir medya işletmesini alması için bir gruba bu kurumlar tam 750bin dolar kredi kullandırabilirler.

Ben böyle adaletin, böyle sistemin, böyle düzenin taa!... … … … …


Sağlıcakla Kalın


Vosmanius

Cumartesi, Nisan 12, 2008

Meyhane

Foto : Ara Güler

Gözgözü görmüyor... sigara dumanı her taraf... kalabalık bir mekanın en dibinde tek kişilik bir masada oturuyordu. Hemen yanında yine tek kişilik bir masada feleğin çemberine parmak atmış Hüsnü Abi kemanını öttürüyordu. Keman ötmüyor adeta dile gelmiş konuşuyordu...

Tek masayı işgal eden, başı önünde, "saçların tarumar, gözlerinde nem, ateşe benzerdin, küle dönmüşsün" şarkısına eşlik ediyordu. Eşlik eden kişinin Paşa babasının en sevdiği şarkılardan biriydi o. Bu yüzden kimi zaman sessizce, kimi zaman avazı çıktığı kadar eşlik ederek hem ruha şad, hem de eskileri yaşamak adına kendinden geçiyordu. Hani filmlerden çıka gelmiş, hayatı film gibi gözlerinin önünden geçmiş olgusu var ya, tam anlamıyla onu yaşıyordu... Bu melankoli, eşiyle ilişkisini gözünün önüne getirdiğinde, yaşlılıkları canlanmıyordu. Bambaşka biri vardı yanında... Belki de bu gördüğü gerçekti yada tamamen yanılsama... Kim bilebilirdi ki? Kimi zaman bu beliren şekiller değil miydi hayatında karşısına çıkanlar... Temkinli mi davranmalıydı yoksa görmezden mi gelmeliydi... geriye bakıp, karşısına çıkanlara mı bakmalıydı... Şarkı bitti. "Bu akşam bütün meyhanelerini dolaştım İstanbul'un" başladı. Bu şarkının çok anısı vardı. Hemde keskelalaka... başka başka düşüncelere daldı... Yolluğunu sipariş edip, beyaz peynirinden bir çatal aldı... pastımalı humus soğumuştu. Yenisini istedi. Nerede o eski lakerdalar dedi içinden... Sadık, her zaman ki garsonu, buz gibi bir şişe soğuk su getirdi. Hesabı istediğini belirtir el işaretine "anladım abi" tarzında bir kafa eyme ile cevap verdi Sadık.

Hesap her zamanki, müzik her zamanki, düşünceler her zamanki. Demir almak zamanı Nusret, eve gitme vakti... Ceket omuza, sağdan sağdan... yavaş ama hızlı... Hadi Nusret ev bekler seni...


Sağlıcakla Kalın


Vosmanius

Cuma, Nisan 11, 2008

Eski Defterler

"fotoğraf : Wowturkey.com / Ben bu kadar eskisini hatırlamamakla beraber, resim hoşuma gittiği için kullanmak istedim."

Sene kaç hatırlamıyorum. birkaç genç Kadıköy Bostancı'da adına "merkez" dedikleri bir yerde her cuma akşamüstü toplanıp demlenirlerdi. İlk zamanlar Bostancı sabit pazar'ın şu an otopark kısmında. Sonraları sanıyorum Kasaplar Çarşısı köprüsünün dibinde şu an bi sürü kokoreçci olan yerde. O zamanlar sahil yolu yok ama başlanmış... Her Cuma toplanan gençler herşeyden her telden konuşuyorlar... Sami, idealleri olan ve bir çeşit komünizme sempatisi olan bir Malatya'lı. Ercan, Batman doğumlu ve insanlık, hakça yaşam için fikirleri ile aşka inanan bir genç. Erol, mizahı ile düşünceleri ile İstanbul doğumlu. Fikret, ileride yasadışı işler yapacağı belli bir genç. Anadolu'nun bağrından gelmiş birçok kişi daha ile sayıları 5 ila 7'yi geçmeyecek bu gençler, aldıkları alkolün de etkisi ile "merkez"de boylarından büyük konuları irdeleyip, gecenin sonunda Ahmet Kaya'dan çok yanık bir şarkı ile sessizce evlerine dağılırdı. Sami'nin enteresan fikirleri ile aslında devlet yönetmenin eşitlik ilkesi ile olduğuna, Ercan'ın anlattıkları ile ihmalkarlığın büyük sorunlar yaratabileceğini, Cebeci'nin aşk, kadınlar üzerine anlattıklarının bire bin katmak olduğunun farkında kendilerine paylar çıkarabileceklerini, Fikret'in anlattıkları ile nasıl dikkatli bireyler olunabileceğini, Erol'un anlattıkları ile nasıl gülünebileceğini anlarlar ve hoş bir şarkı ile sarmaş dolaş olup kardeşliği tüm benlikleri ile hisseder kendilerince tüm sorulara cevap bulmuş şekilde evlerine doğru yol alırlardı.

Bu akşam birden bire aklıma gelen bu anımı sizlerle paylaşmak istedim. Neden mi? İsimlerini zikrettiğim arkadaşların paylaşımları, yaşanılanlar ve gelinen durum açısından :

Sami : Amcasının marketinde üç kuruş paraya köle gibi çalıştı.

Ercan : Bostancı sabit pazarda tezgah açarak başladığı iş hayatına 3 dükkan ekledi. Pazarın başkanı oldu. Pazarın lav edilmesi sonucu güzel bir yerde bir dükkan açıp oyuncak satmaya devam etti.

Erol : Yıllarca ailesi ile çalışıp, otuzlu yaşların ortasında kendi kanatları ile uçmaya karar verdi. İstanbul'u terk etti.

Fikret : Okulu tamamlamayıp, yasadışı işlere bulaştı. Bir çete kavgasında bıçaklanarak öldürüldü.

Cebeci : Panjur işine girdi. Çelik kapı, alüminyum pencere ve sonrasında dekorasyon işlerine daldı. Sonraları bir takım krizleri atlamayarak dükkanını kapatmak zorunda kaldı.

Ortak hayaller, hayal olarak kaldı. Ama o yaşananlar çok ama çok müstesna olarak kaldı. Yıllar oldu bu arkadaşlar bir araya gelemedi. Şu an aramamızda olmayan rahmet istedi. Diğerlerinin ise kulakları çınladı sanırım.

Kalın Sağlıcakla,

Vosmanius