Perşembe, Kasım 10, 2005


photo : E.Pir

Yeşil kırmızıya döndü buralarda… trafik lambalarından değil, yapraklardan bahsediyorum… Gerçi sadece şehrin merkezi sayılabilecek bir yerde var o lambalardan, onlarda genelde yanıp söndüğü için, oldukça dekoratif :-) Gelin görün ki evlerden, duvarlardan sarkan begonvillere inat, sarmaşıklar bir kızarıyor ki, ve bunu yazın o kavurucu sıcağında, gelene geçene gösteremenin birikimi ile olsa gerek, baharda yani sonbaharda nefesini tutmuş bir canlı edası ile kıpkırmızı oluverir… Bu sarmaşıklar kıpkırmızı etrafı süzerlerken, sonbahar papatyaları görürsünüz şaşırmayın… Bugün yoklama aldım “aşağıdan” 4 kedi, 2 köpek ve keneleri… bir iki kedide de pire vardı… ve tabi yerel halk… bütün turist kısmısı gitti evlerine… bir biz kaldık buralarda… Konağa kışlık kıyafetini giydirip, alnına bir buse koyduktan sonra, güzelce bağladık önünü… Mağrur, vakur konak, etrafa yağmurluğu ile daha da bi tepeden bakıyor… Haspam seviyor bu kıyafetini :-)

Ben küçükev’e yereleştim… kutu gibi küçücük bir ev burası… İki oda arasında seçim yapamadığımdan, genelde şöminenin olduğu odada ateşi seyrederek yatıp, uyuyakalıyorum… Burada bir ilki gerçekleştirdim. Hani sizler televizyon karşısında uyuyakalırsınız ya, ben radyo dinlerken, bilgisayarda resimlere bakarken ve ateş seyrederken uyuyakalıyorum… :-)
Küçükev, adından da anlaşılacağı gibi küçücük bir ev… ama o kadar şirin ki… kocaman bir bahçesi var ilgi alaka bekleyen… daha o ilgiyi gösteremedim. Ama hayalimde küçücük bir botanik bahçesi yaptım… Hatta kızıma küçücük ağaç bir ev bile kondurdum… garaj kapısı ile her sabah, akşam cebelleşsek de ileride anlaşacağız gibi me geliyor… bahçenin bir köşesinden, deniz bile görebiliyorum… Bir odam hem yaşam alanı hem mutfak hem şömineli oda, diğer oda ise yatak odası… Tuvalet te bu iki odanın arasında yeralıyor… Bu eve taşınmadan bir ikili koltuk, iki tekli ve katlanır masa aldım… Paraya kıyıp, bir buzdolabı ve çamaşır makinesini de ihmal etmedim… Yani anlayacağınız yeşenecek bir hale geldi… Her türlü lüksüm var… TRT1, TRT2 CNNTURK, KANAL D, SHOW TV çekebilen bir de yükselticili televizyonum var :-) Ehh, İnsan daha ne ister ki??? MP3, VCD ve CD çalan taşınabilir cihazımdan ve boyutu ile ters orantılı güçlü taşınabilir ses sistemimden de bahsetmedim daha… Oyyy oyyy teknoloji gözünü seveyim… Adresi öğrenir öğrenmez bir de telefon bağlatıp, ADSL olayına gireyim diyorum… :-) o zaman görün güncellemeyi, yazı yazmayı… Peeeeh!!!! :-D

Şimdi düşündüm de, amma çok kendi hayatımdan bahsediyorum… Hep aynı yer hep aynı yermeler… Çok sevgili dost, ve vosmanius.com’un müdavimlerinden, Şerif Mumdöken’in kaleminden değişik iller serisine başlıyorum… İlki Akçay… Sonrasında benim de bir sürü hatırlarım olan Edirne… Severek ve ilgiyle okuyacağınızı umuyorum… Hem bu arada bende birkaç yazı yazıp, biriktirmiş olurum… Zaten ufak ufak biriktirip yazıyorum ama… :-) Sizlere Sevgili Mumdöken’in birkaç marifetinden de bahsetmek istiyorum bu arada… Şerif Beyciğim, inanılmaz bir el yazısı kabiliyetine sahip, hattat gibi… Bir de çakıl taşlarına çok güzel resimler yapar… Eksik olmasın bana bir sürü hediye etmiştir… Nereye gitsem yanımda taşırım… Hatta bir tanesi burada yanımdadır. Profesyonel hayatında bambaşka bir meşgalesi olsa da sanatla arası çok iyi ve vakit ayırabilen nadir kişilerdendir… Teşekkürler Şerif Beyciğim. :-)


Atam, bugün seni bizden koparan günün sene-i devriyesi… 67 sene önce bugün, Diğer bir boyuta giderken, sanıyorum u kadar öngörüne rağmen bugün gelinen noktaları tahmin edemezdin. Ama hiç merak etme birçoğumuz, yani tatlı su kemalisti olmayan belli bir azınlık gelecek kuşaklara seni anlatıp, tabu olmadan, hizmetlerinle, görüşlerinle senin işlerine ve düşmenlerına karşı durmaya devam ediyoruz. Sen Türkiye’nin başına gelmiş en iyi olaysın… Sen çağdaş Türkiye’nin mimarısın ve sen bizim Atamızsın… Ruhun şad olsun…


Sağlıcakla,
Vosm@nius

10.11.2005

Hiç yorum yok: