Cuma, Nisan 10, 2009

Garip Hikaye...

Gözyaşı çok değerlidir. Gözden akan her damla, geçmiş, yaşananlar, kahkahalar, erotizm, hatıralar ve gizli saklı birçok şeydir... Bu akşam geçmişe yolculuk yanaklardan süzülen damlalardı bu adam için... Sevgiler, sevgililer, dostluklar, yaşananlar, yitip gidenler... Aşklar, güzellikler, nefretler ve kızgınlıklar... yani bir sürü gözyaşı...

Günümüzde herkes herkesin takibinde... ne yapmış ne etmiş görünür vaziyette... Mesela nisanın dördünde, şubatın yirmiikisinde kim ne yapmış tabak gibi ortada... eğlenilmiş, yenilmiş, içilmiş... belgelenmiş... Herkes kendi hayatını yaşıyor ve halinden memnun... belki hakikaten de böyle olması lazım...

Tüm dünyada kaç kişi var? kaç tane hikaye var? Dünya var olalı beri kaç tane aşk var? işte tüm bunları düşünüp gözlerinden süzülen yaşları sildi adam...

Geçmişi tam anlamıyla geçmişte bırakıp, düz bir çizgide yürümeye çalışarak... dört nisanları, yirmiiki şubatları ve diğer tarihleri kafasından silip... ışığa doğru, hafif sendeleyerek ama kararlı yürüdü...

Işığın sonu ayçiçek tarlaları idi... etrafına baktı... güneş tepede ve çok sıcaktı... karşıda bir baraka gördü... biraz uzaktı ama oraya yürümesi, sığınması gerekiyordu. İçeri ulaştığında mumların aydınlattığı değişik bir mekanda buldu kendini... Artık ağlamıyor, aksine gülümsüyordu... ne tarihler, ne kişiler, ne mekanlar... hiçbiri yoktu... sadece mumlar ve tütsüler...

Nerdeydi?

Kimdi?

Bu hikaye neydi?

O kimdi?

hepsini unutmuştu... ve en önemlisi gözyaşları kurumuştu...

Hiç yorum yok: