Pazartesi, Ocak 31, 2005

İstanbul Yaşamak...

İzmir'den dostlarımız geldiler. Bizde onlar sayesinde İstanbul'u yaşamaya başladık... Bu yoğun programı sizlerle paylaşmak düşüncesindeyim. Yoğun program cuma akşamı başladı.

Mucizeler komedisi'ne gittik. Mustafa Kemal Kültür Merkezi, Akatlar'da oynuyor. Güzel bir mekan olmuş... Alışveriş merkezi, gösteri merkezi gayet kocaman bir mekan olmuş. Gelelim Mucizeler Komedisine, Hikaye zayıf olmasına rağmen sırf dekor uygulaması kocaman bi aferim hakediyor. Şener Şen, İkinci Bahar'da canlandırdığı "Ali Haydar" rolüne feci kaptırmış kendini... Ama ne yalan söyleyeyim yakışıyor. Pamela çok güzel bir performans sergiliyor. Mirkelam çok güzel "tıkanık melek" rolü yapıyor. Meltem Cumbul tıpkı Şener Şen gibi üzerine dikilen, "saf köylü kızı" rolünü başarıyla ve çok üstün bir performansla yerine getiriyor. Şeytan rolünü üstlenmiş olan Şevket Çoruh ileriye dönük güzel sinyaller veriyor... Sesini değişik şekilde kullanabilme özelliği çok hoşuma gitti. Güven Kıraç'ın rahat oyunu da seyirciye bir rahatlık veriyor doğrusu... Sahnede Şener Şen ile inanılmaz eğlenerek oynuyorlar... Netice itibarı ile gidilesi görülesi bir oyun. Hoşça vakit geçireceğiniz ve interaktif bir oyun.

Ertesi gün yani cumartesi günü, İstiklal Caddesi'ne gidip şöyle mükellef bir balık ziyafeti çekmek geldi aklımıza... Aslında iki seçenek vardı... Ya Gümüşsuyu'ndaki Çin lokantası ya da Nevizade'deki İmroz Meyhanesi... Balık ve rakı daha ağır bastığından kapağı İmroz'a attık. İmroz'un bir özelliği Nevizade'de kalan tek Rum meyhanesi olmasının yanısıra, balık ve mezesinin hiçbir zaman sürpriz yaşatmayacağı gerçeğidir. Yedik içtik, kızım kendini aşarak, kalamar, hamsi ve Çinekop'tan yüklü bir miktarda yeyip, beni mutlu etti. Sonrasında, yenilen balıkların hazmedilebilmesi amacıyla, bir pastahane arayışına girildi. Çok fazla uzakta olmayan Markiz'e gidildi... Markiz, malumunuz çok eski bir pastahane, ilk dikkatimi çeken, duvarda mevsimleri sembolize eden fayans veya sermaikten yapılmış süslemelerin 2 adet kaldığı oldu. Uzun yıllar kapalı kaldığı dönemlerde burnumu cama yapıştırdığımda 3 tane olduklerına yemin edebilirdim... Neyse, kala kala "İlkbahar" ve "Sonbahar" kalmış... Markiz'de dikkatimi çeken ikinci ve en hüzünlü olay bir daha gidebilecek olamamam oldu. Fiyatlar inanılmaz pahalı... Ancak kırk yılda bir gidebileceğim bir pastahane maalesef...

Gelelim Pazar'a efendim vazgeçilmez mekanımız olan "O Ağacın Altı" nda mükellef bir açık büfe kahvaltıyı müteakip, Doğru İstanbul Modern'e gittik... Efendim kısa bir müddet için müze bedava... Gidin görün derim. Oldukça güzel ama ilerde daha da güzel olacak eminim. Eski Antrepoyu çok sade bir şekilde müzeye dönüştürmüşler pek de güzel etmişler... İçerde fotograftan, resme bir sürü görülesi eser var...

Bir haftasonu böyle geçti... İyiki de geçmiş... tekrarlarını yaşamak umuduyla... Hepinize bol aktiviteli günler, haftalar, aylar, yıllar dilerim...

Vosmanius

Hiç yorum yok: