Pazartesi, Ekim 17, 2005

TEYZE


photo: E.Pir

Selam,
Siteyi ihmal ettiğimi düşünmeyin sakın... Yazıp, biriktirdiğim yazıları vakit buldukça sizlerle paylaşmaya çalışıyorum... Bu aralar yeni birşeyler yazamamak gibi bir dönemdeyim o yüzden, daha evvel yazdığım birkaç satırı paylaşmak istiyorum... İki hikayeye başladım... her ikisinin de çok başlarındayım... Ama ilginç olacağını umuyorum... Bu arada geçen yazıda (hemen alttaki) bir bir tahminde bulunmuştum... Tahminimde yanıldım... Dostlarımın biricik bebişleri ERKEK... Zaten "comments" ları takip eden varsa öğrenmiştir. Allah analı babalı büyütsün hayırlı evlat olsun... Babası ile isim konusunda uzlaşırsak :-P buradan açıklayacağım :-D
Şimdi şu gerçek hayatı bir okuyun bakalım...


Yazı yazmak, geriye bir şeyler bırakmak güzel şey doğrusu… çünkü çok saygı duyduğum bir büyüğüm dediği gibi söz uçar yazı kalır… Bugün doksanlarını yaşayan bir hanımefendi ile tanıştım. Kendisini gıyaben tanıyordum. Ama bugün bizzat tanışmış olmanın gururunu taşıyorum. Bu hanımefendinin inanılmaz bir yaşam öyküsü var… gıpta ile dinlenen ve tüyleri diken diken eden bir yaşam öyküsü doğrusu…
Yıllar önce –neredeyse bir asır önce- çocuk denecek yaşta bir ailenin yanına besleme-evlatlık olarak veriliyor. Koskoca bir malikanenin ve yaşananların tek tanığı o şu anda… yıllarca gıkını dahi çıkartmadan hizmet ediyor… Şu an bile daha dünmüş gibi ziyafet hazırlıklarını, gelen gidenin ismini, özelliklerini ve önemsiz detayları hatırlıyor. Küçücükken bir ailenin hizmetine sunuluyor. Şikayetçi değil. Hayata geliş amacı buymuş gibi anlatıyor doğrusu… ama bazı yerlerde sesi titriyor ve göz yaşları gözlerine sığmıyor. İki büklüm teyzenin merdivenleri bir çocuk gibi çıkışını sanıyorum ki yıllar boyunca hafızamdan silemeyeceğim. Resmen ellerle kollarla iki büklüm bir şekilde çıkışı zihnime kazındı… sonrasında anlattığı şeyler bana çok şey kattı. Yorumları inanılmazdı… her şeye mantıklı bir açıklaması vardı doğrusu… ve inanın çok mantıklı açıklamalar dı bunlar…
“Felanca Bey gelmişti bir gün hanımıyla… sofrayı kurdum… kuş sütü eksikti… çok memnun ayrıldılar… felanca Beyîn garısı hoppa birşeydi artiz olmak istiyordu ama beyi izin vernemiş ve zaten gereğini yapıp onu boşamıştı” gibi detayları anlatıyordu…
Ben ise yaşadığı acıları paylaşmak istiyordum… anlamış olacak ki bir ara “Ben şurada uyupdururdum Beyle Hanım ise yataklarında” dedi… gösterdiği yer, sadece “yer” idi… sorduğum sorulara bazen duyamayıp, “ne diyo gari buuu?” tarzında yardım istemeleri beni kahkahaya boğdu hakikaten… kollarından biri eksikti ve sol elini öpüp öpüp başıma koyuyordum… İnanılmaz bir hazine ile başbaşa olmanın gururunu yaşıyordum…
Gerçekten de çok mutlu bir hayatı olmamıştı… Evlatlık geldiği evde, yıllarca layiki ile hizmet ettiği halde hiç hakketmediği bir dizi harekete maruz kalmış, kendi deyimi ile cehaletinin esiri olmuştu. Bir kolu kangren olmuş ve tıbbi bir müdahale ile vücudundan ayrılmıştı… yıllarca ama yıllarca tek başına kalmış ve şu an yüzyıllık bir dede ile, bir tarafı yıkık diğer tarafı yıkılmaya yüz tutmuş bir evde yaşamaya mahkum olmuştu. “Kimim kimsem yok… Besleme geldim, besleme gidiyorum… Aha bak dedenin torunları bana bakıyorlar… Ama dede hasta bende yarımım” diyor… “Bey incir rakısı içerdi. Rodostan gelirdi özel olarak… Zati bu yüzden öldü gitti. Hanımın şekeri vardı kedi tırmaladı parmağını, o da ondan gitti beyden evvel” Kendince her olana bir yorumu vardı… O’nu ne kadar sevdiğimi, kollarıma alarak göstermek istedim bir an… lakin o kadar kırılgan ve naif duruyordu ki cesaret edemedim… sadece “kurban olurum sana” cümlesi çıkıverdi ağzımdan… Ona, anılarında yaşattığı her yeri gösterdim. Restore edilmiş konağın her delhizini gördüğünde, “maşallah… nazar boncuğu koyun buraya… Ayyy aklım çıkacak gaaari” yorumlar döküldü ağzından…Tanrı sana ve Dedeye uzun ömürler versin...

Sağlıcakla,

Vosmanius
20.08.05

Hiç yorum yok: