Çarşamba, Eylül 21, 2005

Hayvanlar, İnsanlar ve Doğa

Yoğun ağaçlı bir yolda başını kaldırsan güneşi göremeyebilirsin… Ama o oradadır. Tıpkı her kafanı kaldırışında, birçok şeyi göremediğin gibi… İnsanlarda eksik olan, hayvanlarda bulduğumuz ve çok sevdiğimiz şeyler aslında… Sadakat, kadirşinaslık, değer verme gibi… Evcil hayvanlar arasında en sevilen köpektir. Sonra kedi gelir. Ama bir insana küfür etmek istiyorsanız, "köpek!" dersiniz… sırnaşıklığı anlatmak içinse "kedi gibi" dersiniz…
Peki hemşerim neden seversin köpeği? Cevap klasik… "sadakatinden…" Yok yaaa? Peki sen sadık mısın? Ailene? İşine? Vatanına? Yooo!? O zaman sen köpek bile olamazsın…
Peki kediyi niye sevmezsin ? “nankör olur abi” Allah Allah??? Peki sen değil misin? Bırakın bu işleri… hayvanlara insani hisler yüklemeyin…

Geçenlerde buralarda boğa güreşi vardı… Öyle heybetliydiler öyle ihtişamlıydılar ki… Esasen o gün kameramı alıp çıktım evden bir ara filme alırım diye… Ama sonradan çok yapay, çok vahşi ve tamamen insanların egosunu tatmin etmeye yönelik bir etkinlik olduğunu düşündüğümden gitmedim… Bence güreştirip, canlarını yakmak yerine, heybetleri, güzellikleri ile hatta sadece bakışları ile puan toplayacakları bir güzellik yarışmasına dönsün bu iş…

Neyse, o kadar kamerayı taşıdım ya… aklıma Hurşit geldi… Pekala onu çekebilirim diye düşündüm. Hurşit kim mi? Bir kuş… Her sabah ve her akşamüstü çalıştığım yerin önündeki yeşilliğe gelip, solucan avlayan cinsini bilmediğim bir kuş… 20-25 gün önce tanıştık kendisiyle… Kendisi bir süperkahraman tadında, yalnız takılıyor… güzel mi güzel… keskin gözleri sayesinde, konduğu daldan etrafı kesip, solucanı görüyor… bi güzel mideye indiriyor. Hiç boş yere yeşilliğe indiği olmadı… her indiğinde bir solucan götürdü. Çok iyi bir avcı. Aynı zamanda bir fotomodel… poz vermeyi seviyor ve vahşi değil… Gerçi bugüne kadar elime konmuşluğu yok ama onu seyretmeme izin veriyor… Ben adını Hurşit koydum.

Bir de Muzaffer var. İguana benzeri bir kerkenkele… hatta bukalemun o diyenler bile var…. Başı dik… yürüyüşü komik… ama biraz ürkek…arada görüşüyoruz… ama uzaktan uzağa…

Osmancık veya Süleymancık denen bir tür kertenkele daha var ki o en garip türlerden biri… Kendisi serçe parmağı kadar bir kertenkele… ama en büyük özelliği küçük olması değil “şeffaf”olması… floresan tüpü kadar beyaz, ve şeffaf… çok şirin bir yaratık…

Seviyorum ben tüm bunları… şirin şeyler… tabi doğa her zaman bu kadar sevimli değil burada az da olsa zarar verebilecek böcek ve sürüngenler var… Engerek, çiyan, kene, kuyruklu (akrep), örümcekler de var… ama eskisi kadar yokmuş… diyenlerin yalancısıyım. Uzun zamanlar önce, “Datça’da her taşın altından kuyruklu çıkar” diye bir söz varmış… ama ne yalan söyleyeyim hiç görmedim… O kadar da taş kaldırdım… Doğayı onlarla paylaşmak güzel… Onlar varsa doğa var, bizler varız… Beraber yaşamayı kabullenirsek, esasen olayı çözmüş oluyoruz. Herkes birbirine hoşgörülü olsa, ne kavga olur ne de gürültü… Hatta biraz daha ileri gideyim. Savaşlar bile olmayabilirdi… Hoşgörü, sükunet ve saygı birbirine ve insana o kadar yakışan olgular ki… Sizce de öyle değil mi?

Kalın sağlıcakla,

Vosm@nius
20.09.2005

1 yorum:

Adsız dedi ki...

ay seni yerim gönül insanı güzel kişi,geldin de gittin mi sen oralara ?? buranın da taşı toprağı altınmış işte bizde kazınıyoruz ha babam de babam
Birgün belkim bizde kaçarız börtünün böceğin içine ?? seni öpüyoruz

elif +10 cm